Tarih 30 Ocak 2009, günlerden Cuma. Akşam ilk dalış deneyimimi gerçekleştirmek üzere yola çıkış noktamız olan Balıkadam Eğitim Merkezi’nin okuluna gittim. Henüz içimde ilk defa yapılacak bir etkinlik öncesi oluşan o olağan heyecandan eser yok. Yalın ve Nazmi Hocalar son bir iki ayrıntıyı hallettikten sonra bizi Fethiye’ye götürecek aracın geleceği otoparka gitmek üzere çıktık. Bu arada benim gibi çaylak olan İlke de okula gelmişti. Yalın’lar arabayla indiler aşağıya, ben yürüdüm. Yolda Pınar’la karşılaştım ve nedense o anda yavaş yavaş o demin sözünü ettiğim tatlı heyecan içimi kaplamaya başladı. Yoğun bir duygu olarak değil ama kendisini hissettiriyordu.
Aracımızı beklerken diğer katılımcı dostlar da geldiler ve aracımız geldikten sonra hep birlikte doluşup ve yoldan bir iki arkadaş daha alarak Fethiye’ye doğru yola çıktık. Yalın Hocamız bilgilerimizi perçinlemek için gördüğümüz kursun kısaca bir kez daha üzerinden geçti. Tabii bu işlerin teoriyi dinleyip kavramakla eyleme dönüşmesinin çok farklı şeyler olacağını o anda tam olarak kavramamıştım.
Sabaha karşı otelimize ulaşıp odalarımıza yerleştik. Bir iki saat uyuduktan sonra kahvaltımızı edip bizi ilk eğitimimizi alacağımız Dalyan’a götürecek teknemize doluştuk. Bilgiler tekrarlandı. Önce bir yıldızı daha önceden hak eden arkadaşlar dalışlarını yaptı biz beklemedeyiz. Biraz sonra giyinin talimatı geldi ve bilinmezin karşısındaki heyecan gitgide artmaya başladı.
İşte sonunda sudayım. Tek paletim ayağımdan çıkma çabası içinde. Yeni bir etkinliğe başlarken oluşan bu tür ufak tefek aksilikler pek hoşuma gitmez ve moralman beni olumsuz etkiler. Çıktım yeni bir palet verdiler tekrar daldım. Bu sefer de ağırlık kemerim küçük olduğu için aşağıda açılmaya başladı. Hadi bakalım yeni bir kemer ayarlamak üzere tekrar tekneye. Ama biraz önce söylediğim bu olumsuzlukların beni etkilemesine izin vermemek için olağanüstü gayret sarf ediyorum. Bunu da başardım. Giydiğim dalış kıyafeti üşütmemek açısından fena değil ama yüzerliği fazla olduğu için bu sefer batmakta zorlanıyorum. Eğitmen ve asistan dostlar yeni ağırlıklar ekledi ve o sayede batabildim. Yine de tam batamıyorum. Yalnız öğretilen Valsalva hareketi tam bir cankurtaran oldu. Dalarken kulak zarı üzerinde anormal bir basınç oluşmaya başladı. Sanki kulak zarı patlayacak. İşte o anda burnunu tutup nefesini zorla burundan vermeye çalışınca kulaklar bir hayli rahatlıyor.
Dipte diz çökerek hareketleri yapmaya başladık. Regülatörü çıkarıp takmayı ve bu arada su yutmamayı becerdim. Yalın Hoca’ya kendi regülatörümden hava vermeyi de başardım. Bunları yaparken dipte kalmakta zorlanıyorum. Tabii bu yalnızca giysimin yüzerliğinin fazla olmasından değil sadece, aynı zamanda acemiliğin verdiği bir telaşla tüpten fazlaca hava tüketmekten de kaynaklanıyor. Sanıyorum son olarak maskeye dolan suyu tahliye etme egzersizine geldik. Az doldurunca becerdim. Çıkar tak komutu üzerine sorun başladı. Verilen talimatı uyguluyorum veya zannediyorum ama bir türlü boşalmıyor. Yalın hava basıyor yine olmuyor. Sonunda yüzeye çıkmak zorunda kaldık. İşte burada ilginç bir şey öğrendim. Bıyıklarım tahliyeyi zorlaştırıyormuş. Bir sonraki dalışta alabildiğine vazelin sürerek bıyıkların tahliyeye engel olmasının önüne geçmeye çalıştık.
Tekneye çıkınca bir oh! çektim. Neyse ki bitti!... Ne bitmesi bunun öğleden sonrası var, ertesi günü var… Yani üç dalış daha. Üfff.. Nasıl olacak yahu? İyi etmedim galiba ben bu işe soyunmakla…
Dalgıç kıyafetini çıkarıp üstümü giyinene kadar bayağı üşüdüm. Bu işe kışın başlamak pek doğru değilmiş galiba… Neyse üstümü giyindikten sonra yeniden keyiflenmeye başladım ama beynimin derinlerinde bir yer artık burada dur diyor. Fazla kulak asmıyorum. Her işin başlangıcının olduğundan çok daha zor görüneceğini en iyi bilenlerden biriyim. Makarna, sosis ve salatadan oluşan öğle yemeğimizi yedikten sonra iyice ısınmış olarak içinde bulunduğumuz ortamın keyfini çıkarttık. Bütün seyahat boyunca İlke’nin kesilmeyen kahkahaları keyfimize keyif kattı.
Nihayet geldi ikinci komut: “Çaylaklar hadi bakalım!” Aydın Kaptan daha rahat dalabilmem için bu sefer ince bir kıyafet verdi. Bu üç milimlikti, sabah giydiğim yedi milimlik. “Al bunu” dedi, “üstüne de bir şorti veririm.” Ama beresi de olmayan bu kıyafeti giydikten sonra, “Yahu, ne yapacaksın ekstra bir ağırlığı? Dalacağın şurada 15-20 dakika. Hafif giysiyle keyfini çıkar dalışın.!” “Donarım,” yakarışları fayda etmedi ve biz cumburlop tekrar denizdeyiz. Bu sefer ekipman daha iyi. Giysi hafif, BC idare eder, kemer iyi oturdu ve paletler tam ayağıma göre, maske de daha küçük olduğundan tahliye daha kolay olacak.
Zorlansak ta zorunlu hareketleri yaptık. Ağırlık kemerini çıkar tak. BC’yi çıkar tak. Tahliye yap. Ancak, ağırlık kemerini tokadan bir türlü geçiremedim. Başta sakin sakin denerken bir türlü girmeyince telaşlanmaya başladım. Tabii her zamanki gibi Yalın imdada yetişti. Çıkınca da fırçayı yedik “Amma korktun yahu!..” Gel de korkma. Her tarafın suyla kaplı, tüpten başka hava kaynağı yok. Bir durumda sudan yüzeye kaçarken neler olabileceğini bilmiyorsun, paniklememek için olağanüstü gayret sarf ediyorsun, falan, filan... Neyse, en önemli ilk badireyi atlatmış olduk ve dalışın ilk gününü noktaladık.
Giyinip ısınmaya başlayınca yeniden kafamda sorular oluşmaya başladı: “Devam etmeli mi yoksa burada noktalamalı mıyım?” Düşünmemeye çalışarak günü sonlandırmaya gayret ettim. Tabii akşam balık haline gidip balıklarımızı aldıktan sonra orada bulunan bir restorana pişirttikten ve afiyetle mideye indirdikten sonra rahatlamış bir şekilde Yalın’la birlikte otele döndük. Diğerleri geceyi biraz daha uzattılar.
Sabaha dinlenmiş olarak pırıl pırıl bir güne uyandım. Nazmi’yi uyandırmamaya çalışarak odanın penceresinden birkaç fotoğraf çektim. Sabah hazırlığımı tamamladıktan sonra Nazmi’yi uyandırıp kahvaltı için yukarıya çıktım. Önce Pınar’la İlke geldi sonra Nazmi de dörtlü masada bize katıldı. Hava pırıl pırıl güneşli ve mis gibi, gel de keyifli olma. “Arkadaşlar, bugün dalış çok keyifli olacak” dedim. Daha birkaç saat öncesine kadar devam edip etmeme konusunda tereddüt içinde olan benim dediğime bakın siz… Biraz sonra herkes yavaş yavaş kahvaltı salonuna doluştu.
Bugün kaptan bizi bir yıldız dalgıçlar için önce bir koya götürdü. Onlar dalarken biz de güneşin keyfini çıkardık. O ekip çıktıktan sonra hareket ederek bu sefer biz yeni öğrencilerin dalacağı Akvaryum’a gittik. Hemen kıyafetleri giyip daldık. Bugün çok daha rahatım. Ters dönmeye başladığımda debelenmek yerine dönüşe kendimi bıraktığımda çok rahat bir şekilde hem de batarak düzeldiğimi fark ettim. Bu bile inanılmaz derecede rahatlatıcı. Bugün, bir önceki gün zorunluluk hareketleri yapıp bitirdiğimiz için, tam da düşündüğüm gibi daha keyifli bir dalış olmaya başladı. Eksikler tabii ki var ama gelişme çok hızlı. Sabah dalışımızı biraz gezindikten sonra bayılan pozisyondaki badimizi tekneye doğru götürme hareketi ile sona erdi.
Hemen öğle yemeğimizi (bu sefer pilav, sosis, İnegöl köfte ve salata) yedikten sonra dinlenerek dördüncü ve son dalışımıza hazırlandık. Her şey yolunda. Arada su yüzeyine doğru yükseliyorum ama Aziz dostum ha babam beni iterek ve bol olan BC’mi düzelterek dalışa devam ettik. En derine inişimiz bu dalışta gerçekleşti;
Dördüncü dalışla eğitimimizin ilk aşamasını bitirip “Bir Yıldız Dalgıç” sertifikamıza hak kazandık. Bu dalışlar sırasında eminim bir sür hatalar yaptık ama yine eminim iki günde çok ta yol katettik. Benim kendi açımdan hata olarak yorumlayabileceğim en önemlisi ikinci gündeki iki dalışta da badimi gözümden kaçırmamam ve sık sık göz temasında olmam gerekirken ben sürekli önümdekileri izledim. Sanırım trekking ve dağcılıktan gelen bir alışkanlık, önündekine odaklanmak. Bu ilk aşamada çok ta fazla umursamadığım, ama olsa eminim çok daha keyifli olurdu, görüş mesafesinin birkaç metre ile kısıtlı olmasıydı. Sanki sisli bir ortamda yüzüyor gibiydik. Kış dalışını bundan sonra pek tercih etmeyecek gibi görünüyorum. Hem görüş alanının azlığı, ki çok daha önemli bu benim için zira yüzmek için dalmıyorum, denizaltının bizlere sunduğu o olağanüstü güzelliklere tanık olmak için dalıyorum, hem de soğuk bunun nedeni.
Güzel bir gün batımı eşliğinde ağır ağır limana doğru yöneldik. Sevgili kaptanımız Aydın ve yardımcısı (o da sanırım dalış eğitmeni) Kaan’la vedalaştıktan sonra tekneden ayrılıp Ankara’ya dönmek üzere hazırlıklarımızı yapmaya başladık. Veee, araçta artık “Bir Yıldız Dalgıç” olduğumuzu kanıtlayan dalış defterlerimiz Yalın Hoca tarafından teker teker hepimize verildi.
2 Şubat 2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder