e-posta: arustu1206@yahoo.co.uk

Ad

E-posta *

Mesaj *

08 Haziran 2009

EVEREST ANA KAMP YOLCULUĞU-Bölüm 1



DEFTERİMLE

SOHBETLER






Everest Ana Kamp- Kala Pattar ve Island Peak
Ekspedisyonu







ÖNSÖZ

Zorlu bir ekspedisyon oldu bu benim için. Zorlukların oluşması iki nedenden biri sonucu gerçekleşti kanısındayım.

Daha yola çıkmadan önce üzerimde bir baskı oluşmaya başladı. Benim yaratım olan bir baskı mı yoksa istenmeyen gelişmelerin gerçekleşeceği öngörüsü mü bu gergin ortamı yarattı bilemiyorum.

Fakat ben bu konuya şöyle yaklaşmayı tercih ediyorum; içe dönük konuşma… Uzunca yıllardır bu konu ile ilgili çeşitli makaleler ve kitaplar okumuştum. İçe dönük konuşma… Bunun insan yaşamında önemli bir yer tuttuğu kanısındayım. Eğer içe dönük konuşmanız sizi mutlu edecek, başarıya taşıyacak tarzda gerçekleşiyorsa sonunda yaşamınız bu yönde şekillenecektir. Ama içe dönük konuşmalarınız olumsuz gelişiyorsa buna bir an önce dur diyerek önüne geçmeniz gerekiyor. Aksi taktirde karşılaşmayı, yaşamayı istemediğiniz hemen hemen her şey bir bir başınıza gelmeye başlayacaktır.

“Defterimle Konuşmalar” adını verdiğim bu gezi notlarıma baktığımda daha ilk günlerde bu ekspedisyonu nasıl başarısız bir şekilde sonlandırabilirim tarzda yazılar yazmışım.

Sonuç ortada…

Hastalanmış olmama rağmen dayanıklılığım inanılmaz boyutlarda idi… Saatlerce sadece ayakta dinlenerek çok uzun yollar katettim. Fakat tabii ki performans düşüktü. Hastalığın neden olduğu güçten düşme tempomu da düşürdü. Ekspedisyon 14 gün sürdü, bu süre zarfında 8-10 kilo kaybettim. Ülkeme döndüğümde tartılınca gözlerime inanamadım. Bir daha, bir daha tartılmam gerekti inanmam için. Düşünebiliyor musunuz, 14 günde 8-10 kilo!..

Bunun yanı sıra böylesine ciddi bir ekspedisyon için araştırmamın ve programı hazırlamamın eksikliği ve de rehber konusunun ne kadar önemli olduğunun, kişiye köstek değil destek olabilecek bir rehberin garanti altına alınmadan böylesi bir ekspedisyona çıkılmaması gerekliliği ortaya çıktı. Şu anda rehber konusunda birçok varsayımlar yapılabilir ama artık çok geç tabii… Yok değiştirseydin, yok yalnız devam etseydin, falan filan gibi… Yola başladığım gibi devam etmemin birçok nedeni vardı ama en önemli iki tanesi, rehber her ne kadar beni üzmüş olsa da benim onu kırmak istememem ve nehri geçerken nehrin ortasında at değiştirmeyi doğru bulmamamdı.

İyi okumalar…


GİTMEDEN ÖNCE UZUN BİR NOT

Bilmiyorum neden!..
Büyük bir etkinlik öncesinde bütün genç dostlarım kendilerini kampa alıyorlar ben ise tam tersini yapıyorum.
Nasıl bir iş bu anlayamıyorum!...
Onlar nefes açıyor ben kafayı çekiyorum…
Onlar koşuyor, gıdalarına dikkat ediyorlar ve sürekli hem fizik olarak hem de psikolojik olarak kendilerini etkinliğe hazırlıyorlar. Ben kendime bakıyorum ve soruyorum kendime; “Ne yapıyorum ben? Düzensiz yaşıyorum… Yeme düzenime dikkat etmiyorum… Neredeyse her gün içki içiyorum…”
Nedir acaba amacım?
Başarısız olmayı mı istiyorum?
Ama, içim gerçekten bunu istemiyor ki!...
Olay şu:
Everest Ana Kamp’a (5364m) yürümek, Kalapattar’a (5545m) tırmanmak sonrasında 4350 metredeki Dingboche’ye inmek ve sonrasında yavaş yavaş (4730, 4970, 5700m [son yüksek kamp], 6189m – ZİRVE)
Bütün bu yaptıklarım zaten herhangi bir insanın yapabileceğini benim de yapabileceğimi kanıtlama çabası değil mi?
Peki ama neden?
Neden böylesine vücuduma işkence ediyorum?
Bir şeyler yanlış… Belki de bunun arayışı içindeyim…
Böylesine düzensiz yaşamam ve içki içmem sanılmasın ki kendimi tüketmek için, ben bunları yaptıkça daha da fazla ürettiğimi düşünüyorum. Ama bu dağcılık yaşamıma zarar veriyor. Sanırım?..
Belki de bazı şeyleri yazarak bulacağım… Konuşmak genelde insanı yanıltabiliyor, farklı yönlere götürebiliyor…
Bunları öylesine su gibi yazmıyorum, duruyor ve düşünüyorum ve de sıklıkla…
Belki bu yazmak, bir psikiyatristle konuşmaya benzeyebilir… Ona verecek param yok ama onun yerine koyacak kimsem de yok… Niye yok, işte buldum!.. Daktilom…
Anlayamazsınız, di’mi? Daktilo ne acaba?
Artık bilgisayarın klavyesi benim daktilom…
İki ay kadar sonra 58 yılımı tarihe gömeceğim… Ve ben Everest’e tırmanan en yaşlı Türk olarak tarihe geçmek istiyorum (bunu 65 yaşından önce gerçekleştirmeyi hedefliyorum). Nasıl bir iştir bu? Bu kadar ciddiyetsiz böylesine önemli bir hedef konulabilir mi? 6189m yüksekliğindeki bir zirveye, ki şu ana kadar en fazla 4440m tırmanmışsın, tırmanmak için hiç antrenman yapmıyor ve tamamıyla kişisel güvenle hareket ediyorsun… Bunun olasılığı ne kadar acaba?
Yola çıkmama 7 gün kaldı…
Yoğun bir antrenman yapmalı…
Pazar günü en az 20-25 km yürüyeceğim. Diğer günler de en az 10 km yürümeliyim.
Yapacağım dostlar…
Bu iş o kadar zor değil benim için çünkü ben bir Atatürk çocuğuyum… Hatalar yapabilirim ama hedefimi şaşırmam… Hedefime her zaman ulaştım ve şimdi de ulaşacağım ve şanlı TÜRK BAYRAĞIMIZI Island Peak zirvesinde dalgalandıracağım…
Bana destek olun, lütfen…
Sözlerinizle…
Sevginizle…
Bana notlar yollayın Island Peak zirvesine gömmem için…
Tüm bunlar zaten benim içimde varolan gücü bir kat daha arttıracaktır…
Sizleri çok seviyor ve kalbimde sizleri o zirvelere götürüyorum…

VE GELEN TEPKİLER…

- Küçük bir yüreğim var. Benim de kalbim bazen pır pır atıyor. Aynı alemin yolcusuyuz bundan şüphem yok. Island Peak'e, belki bayrak dikemeyeceğim ama 85 ülkede bazı noktalara (ama düz yerlerdi; Timur gibi ben de diktim) Yolun ve bahtın açık olsun. Çok zorlama ne olur kendini.

Sen kendine dikkat et. Sen orda iken bir kişi eksiğiz unutma!. Güle güle git ve gel. Hasretle ellerinden öpüyorum.
SUAT ŞİMŞEK

--- CANIM DOSTUM,
BU NE GÜZEL DUYGU PAYLAŞIMI...
SAĞOL Kİ NE SAĞOL...
İŞTE SENİNKİ GİBİ GÜZEL VE COŞTURUCU SÖZLER BENİM BAYRAĞIMIZI DALGALANDIRMAMA NEDENDİR...
SEVGİ VE DOĞA İLE YAŞA...
GEÇKİN GEZGİN

- Rüştü Bey Merhaba,
Ben de sizin gibiyim yani astıma rağmen dansı sevdiğim için sigara içilen ortamlardan kaçamıyorum. Alerjime rağmen çikolatadan vazgeçemiyorum. Napalım biz de böyleyiz demek ki. :)
Umarım iyisinizdir. Arada Ankaralı gezginler grubundan ve buradan attığınız notları okuyorum ben. Muhtemelen ortak arkadaşlarımız da vardır. Henüz sizin grubunuzla hiç yürümedim ama Explorer, Tempo ve Gezginderle gidiyorum. Neyse şu Everest’e giden gruba katılmak benim için de mümkün mü acaba?

Saygılarımla,
Bn. Umut İlkay Kavlak

--- ÖNCELİKLE DESTEKLEYİCİ SÖZLERİNİZ İÇİN SONSUZ TEŞEKKÜRLER...
ÖNÜMÜZDEKİ EKSPEDİSYON İÇİN MAALESEF ARTIK ÇOK GEÇ AMA SENEYE GRUP GÖTÜRMEYİ PLANLIYORUM O ZAMAN TEKRAR GÖRÜŞÜRÜZ.
SİZİ DANSSIZ BIRAKMAYACAK KADAR ASTIMINIZIN HİÇ İLERLEMEMESİNİ ve SİZİ OLUMSUZ ETKİLEMEMESİNİ DİLİYORUM...
SEVGİ ve DOĞAYLA YAŞAYIN...
GECKIN GEZGIN

- Rüştü Bey,
Niye böyle yapıyorsunuz bunu dağcılar, psikiatristler ve Zalim benden daha iyi bilir sanırım. Adrenalin mi itiyor, bir çeşit delilik mi bilmem ama sağlıklı bir şey değil!
Sağ salim, güzel anılarla dönmenizi yürekten istiyorum ama sizi destekleyemeyeceğim.
Zaten bu yaptığınızla doğaya ve yaşınıza meydan okuyorsunuz, bunun yanında bir de düzensiz yaşam, içki ne demek oluyor? Gençler adaptasyon için kampa girerken siz niye girmiyorsunuz, kendinizi de ölçmüyorsunuz? Oralarda devam edemez kalırsanız sizin üzülmenizden daha önemlisi çocukların başına dert olacaksınız! Lütfen şu andan itibaren ne gerekiyorsa yapın, oralarda da kendinizi aşırı zorlamayın, ortamın tadını çıkarın yeter. Everest'in tepesine çıksanız bile bizim için neşeli, sağlıklı bir Rüştü'den daha değerli değilsiniz...
Sağlıkla gidin gelin... Sevgiler.
Nur Canoğlu
--- NE DESEN HAKLISIN DOSTUM...
AMA VALLA BEN SUÇLU DEĞİLİM...
ADRENALİN, ADRENALİN... ÇOK NAMERT BİRŞEY...
KORKMA KİMSENİN BAŞINA BELA OLMAYACAĞIM, ZİRA YALNIZCA ÜÇ KİŞİ GİDİYORUZ; BEN, KENDİM ve RÜŞTÜ...


- Rüştü abi ben badin olarak orda da sana bir kol mesafesinde olacağım:) Umarım o zirveye çıktığında kulağımızı çınlatırsın. Yolun açık olsun...
Badin serkan :))
[SERKAN SEZGİN]


- Rüştü abi merhaba

Aslında şunu unutmamak lazım. Birşeyi yapmak istemek o işi başarmanın yarısını oluşturur. Devamında göstereceğiniz gayretler ise sizi hedefinize bir adım daha yaklaştırır... Ve devamında herşey yolunda giderse zirveye ulaşır ve zirvenin tadını çıkartırsınız....

Bu bağlamda iyi bir motivasyon ve gereği kadar fiziksel kondisyon çok önemli diyorum ben....

İlgilenen her arkadaşıma ulaşacakları her hedefe daha kolay yaklaşabilmeleri için güzel bir antrenman programı önerebilirim.... Keza biz ekip olarak bu antrenman programını başarı ile uyguluyoruz ve olumlu neticelerini görüyoruz.... Bu konuda Emrah ile görüşmenizi tavsiye edeceğim :)

İlgilenen her arkadaşıma bu programdan bahsedebilirim....

Selamlar ve sevgiler iletiyorum herkese... 2 hafta sonra görüşmek üzere
Derya DUMAN

--- SEVGİLİ DERYA...
%100 HAKLISIN...
BÖYLESİNE AZ HAZIRLIKLI OLARAK BU SON TIRMANIŞIM OLACAK... BUNDAN SONRAKİLERDE KESİNLİKLE SENİN SÖZÜNÜ ETTİĞİN PROGRAMI ELE ALACAĞIM. HATTA ŞİMDİDEN GÖNDERİRSEN SEVİNİRİM, HİÇ OLMAZSA ÜÇ BEŞ GÜN DE OLSA BİR YARARINI GÖRÜRÜM SANIRIM.
AYRINTILI OLARAK, DÖNDÜKTEN SONRA EMRAH ve SENLE BİRARAYA GELİP BU KONUYU GÖRÜŞELİM...
ASLINDA ŞİMDİYE KADAR BİR PROGRAM UYGULAMAMIŞ OLMAMIN ANA NEDENİ KİME DANIŞACAĞIMI BİLEMEMEKTİ. AMA ARTIK EN AZINDAN SEN ve EMRAH VARSINIZ. BU KONUDA BANA DESTEK OLURSANIZ ÇOK SEVİNİRİM. ZİRA BİLİYORSUN HEDEF YÜKSEK .
SEVGİ ve DOĞA İLE YAŞA...


- Rüştü abi merhaba,

Çalışma programımızın içeriği hakkında Emrah'a gerekli bilgileri verdim. Sizden ricam onun ile temasa geçmeniz. Keza bu cuma günü 2 haftalığına yurtdışında olacağım. Gelince detaylıca anlatırım programın içeriğini ben size...

selamlar sevgiler

--- SAĞOL DERYA'CİGİM...
SANA DA İYİ YOLCULUKLAR...
UZAK DOĞU İLE İLGİLİ DENEYİMLERİNİ PAYLAŞACAĞIN GÜNÜ SABIRSIZLIKLA BEKLİYORUM...
SEVGİ VE DOĞA İLE YAŞA...


- Rüştü bey

Siz mi gidiyorsunuz?

Hakan Polat

--- EVET...

- Geçen seneden hatırlıyorsunuz belki, biz Explorer ile bahsettiğiniz rotayı ve Island Peak zirveyi ( 3 kişi ) yaptık. Bu konuda nerede ise 1 yıldır uğraştığım anı notlarım var henüz draft ve ilavelerim olacak ama sadece sizde kalması koşuluyla isterseniz gönderirim, mutlaka yararı olur. Ayrıca sorularınız olursa cevaplamaktan memnuniyet duyarım. Siz bu arada UK’demisiniz? Ayrıca tur ile mi yoksa kendiniz mi gidiyorsunuz?
Hakan Polat
--- ÖNCELİKLE YARDIM TEKLİFİNİZ İÇİN ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM...
İŞİME YARAMAZ MI?
HEM DE ÇOK YARAR... YOLLARSANIZ MUTLU OLURUM...
AYRICA HER ÖNERİNİZ BENİM İÇİN HAZİNE DEĞERİNDE OLACAKTIR.
BEN YİNE GECEN SENEKİ GİBİ YALNIZ GİDİYORUM. BİR REHBER AYARLADIM. ISLAND PEAK İÇİN DE 4 GÜNLÜK ŞERPA ve LOJİSTİK EKİP AYARLANDI.
İNGİLTERE'de DEĞİLİM. BU YAHOO TÜRKİYE'de YENİ İKEN BİLMEDEN UK ADRESİNİ ALMIŞTIM VE BU ADRES YAPIŞTI KALDI.
BEN ANKARA'da YAŞIYORUM.
SİZ?
- Rüştü bey,

Bunlar da fotoğraflar..., zirvedeki kırmızı pantolon, turuncu montlu benim...

http://picasaweb.google.com.tr/polatmh/IslandPeak#

Hakan

--- ÇIKMAM GEREK...
ŞÖYLE ACELE 20-30 KAREYE GÖZ ATTIM...
ACAYİP HEYECANLANDIM...
NOTLARI DA BEKLİYORUM...

- Notları da gönderdim, uygun zamanınızda bakarsınız, görüşürüz

--- ALDIM...
ÇOOOOK TEŞEKKÜR EDERİM...

--- DOSTUM,
FOTOĞRAFLAR SÜPER...
TIRMANIŞ HAKKINDA ÇOK ÇOK İYİ FİKİR VERİYOR... TEŞEKKÜR EDERIM PAYLAŞTIĞIN İÇİN.
EMİNİM NOTLAR DA EN AZ BUNLAR KADAR YARDIMCI OLACAK BANA.
YAZICI KARTUŞLARINI BİTİRME PAHASINA TÜM NOTLARINI KAĞIDA DÖKECEĞİM. ŞİMDİ OKUMAYA BAŞLAYIP NEPAL'e DE YANIMDA GÖTÜRECEĞİM...
BANA NELERLE KARŞILAŞABİLECEĞİM KONUSUNDA İNANILMAZ YARDIMCI OLDUN, GERÇEKTEN ŞÜKRAN DOLUYUM... SAĞOLASIN...
İŞTE DOĞA SEVER BÖYLE BİR İNSAN...
BEN, BEN, BEN DEĞİL... SANA NASIL KATKIDA BULUNABİLİRİM? AYNEN SENİN YAPTIĞIN GİBİ...
SEVGİ, DOSTLUK ve DOĞA İLE KAL...
GEÇKİN GEZGİN...


- RÜŞTÜ’CÜM AMERİKA’DA ORLANDO’DA UNIVERSAL STUDYOLARINDAN BİRİNDE EINSTEIN'IN BİR SÖZÜNÜ YAZMIŞLAR.
"HAYAL KURUN, HAYALLER GERÇEKLERİN TEMELİDİR." DİYOR.
HAYAL KURMAK, KURABİLMEK (O BİLE BİR MEZİYET) VE GERÇEKLEŞTİRMEK YAŞAMIN İNANILMAZ TUTKUSU.
İŞ HAYATIMIZDA YÖNETİMSEL ANLAMDA "PUKÖ" DENEN BİR DÖNGÜDEN BAHSEDİLİR P:PLANLA U:UYGULA K:KONTROL ET Ö:ÖNLEM AL
SEN ZATEN ZAAFLARINI YAPMAN GEREKENLERİ SAFİYANE DUYGULARLA BU FORMATTA DİLE GETİRMİŞSİN. BENCE OLAYIN YARISINI GEÇMİŞSİN YAPMAN GEREKENLERİ VE YAPMAMAN GEREKENLERİ BİLİYORSUN. POZİTİF YAKLAŞ. OLMAZI OLDURT VE FARKLILIĞININ ZEVKİNE VAR.
HAYDİ RÜŞTÜ KOŞ KOŞ KOŞ KİM TUTAR SENİ :)))
SELAMLAR SEVGİLER YOLUN AÇIK OLSUN.
SERVET ÜLKÜ

--- SERVET’CİĞİM,
YAHU YİNE DÖKTÜRMÜŞSÜN... SAĞOLASIN…
İYİ Kİ TANIMIŞIM SİZLERİ…

- Rüştü abi seni kutluyorum. İnşallah ayyıldızlı bayrağımızı zirveye çıkarırsın, daha önce 71 yaşında bir Japon ve sonrası geçen sene 76 yaşında bir Nepallinin tırmandığını biliyorum, senin tırmanışın Türkiye için bir ilk, bu tarihi bir olay bu konudan basını haberdar etsek, bilgilendirsek, duyursak iyi olurdu.Senin için elimden geleni yapmaya hazırım bu cesaretin için tekrar seni kutlarım.
Neco (Balıkadam)

--- CANCAĞIZIM NECOM...
ŞU ANDA EVEREST ZİRVE DEĞİL BENİM HEDEFİM... ONUN İÇİN DAHA ÇOK FİRİN EKMEK YEMEM GEREKİYOR...
BU ETKİNLİGİM 6189m OLAN ISLAND PEAK'E TIRMANMAK.
EN AZ ÜÇ VEYA DÖRT 7000 ÜSTÜ ZİRVE YAPIP ONDAN SONRA EVEREST'E TIRMANABİLİRİM...
AMA ÇOK CANDAN DESTEK ÖNERİN BENİ ÇOK MUTLU ETTİ... ŞİMDİ DEĞİL AMA YAKİNDA BU KONUDA SENİN YARDİMLARİNA GEREKSİNİMİM OLACAK... BASIN v.b. SAYESİNDE ANCAK BEN BU EVEREST OLAYINI GERÇEKLEŞTİREBİLİRİM...
AYRINTILARI MUTLAKA KONUŞMAMIZ GEREK....
TABİİ DÖNDÜKTEN SONRA...
SEVGİ VE DOĞA İLE YAŞA..

- Sevgili hocam,

Her şey sizinle başlar, siz isterseniz, hiç bir şey, hiç bir kimse engel olamaz, yolunuz açık olsun, gözünüz zirvelerde olsun, bizlere de fotoğraflar getir. Seninle gurur duyuyorum.
Yolun açık olsun…
MÜSLÜM ÖNDEŞ


- merhaba rüştü bey,

aynı yaş grubunda olmamız nedeniyle öncelikle benim bir şeyler yazmam gerekirdi sanırım..
bizim meclisimizde "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" yazar.. bu cümle çoğu zaman lafta kalsa da öyle yazmışlar..
israil meclisinde (sanırım knesset ismi) ise, "eğer sen istersen o bir hayal değildir" cümlesi yazılı imiş..
bu belki de hepimize yaşam felsefesi olması gereken bir mantık..
"eğer biz istersek gerçekten de hiçbir şey hayal olamaz.."

antrenman yapsan iyi olurdu.. ama her şeye rağmen eğer sen istersen o altıbin küsur metre sana oyuncak gibi gelecektir.. yeter ki başaracağına inan..
dönüşünde güzel bir sunum bekleriz senden..

sağlıkla, sevgiyle kalın,

NAZMİ ALACADAĞLI

--- Sevgili Dostum,
Sağol yüreklendirici sözlerin için...
Eksiklerimi bilerek ve kararlığımdan hiçbir şey yitirmeden bu etkinliği tamamlamayı hedefliyorum. Ve de dönüşümde müthiş bir moralle bir sunum kaçınılmaz...
Sevgi ve doğa ile yasa...
Geçkin Gezgin


- Rüştü Hocam,

Kaygılarınıza katılmakla beraber, kendimize iyi bakmanın, yalnızca tırmanışa gitmek için değil, her zaman için dikkat etmemiz gereken bir nokta olduğunu düşünmekteyim. Özellikle bizim neslin gelişme çağındaki ve şu anki ortamı düşünürsek, (radyasyonlu çaylar, fındıklar, hormonlu gıdalar, arsenik ve ağır metalli sular vb...) bizim, yaşamak konusunda sizin kadar şansı olmadığı kanaatindeyim.

Ayrıca sizin tırmanacağınız yüksekliklerin, her insan evladını zorlayacak kadar yüksek olması sebebiyle sizin kendinizi formda tutmanız önemli. Hem Everest gibi bir hedef varsa, onun için özel olarak çalışmak gerekmekte. Ama bence en önemli olan bunu istemek ve böyle bir şeyi yapmaya karar vermektir. Gerisi çalışmaya ve azme kalmaktadır ki bu ikisinin de siz de fazlasıyla olduğu aşikar.

Bizim düzenli bir antrenman grubumuz var, sizi ve ilgilenen herkesi bekliyoruz:) Sizin bu hedefinizi gerçekleştirmeniz için ben elimden geleni yapmaya hazırım.

Sevgiler.

EMRAH KÖŞKEROĞLU

--- Sevgili Emrah,
Derya'ya da söylediğim gibi sözlerine katılmamak olası değil...
Bu benim için çok değerli bir ders oldu ve olacak ta...
Ancak antrenman için kime nereye başvuracağımı bilemedim. Hep birilerinden bir şeyler istedim ama sonuç çıkmadı.
Demek yeterince ağlamamışım ki meme vermedi kimse. Ama iyi olacak hastanın ayağına gelirmiş doktor; sen ve Derya da benim doktorum olacakmışsınız gibi görünüyor.
Dönüşte mutlaka bu konuyu bir görüşelim...
Şimdiden sağol...
Sevgi ve doğa ile yasa...
Geçkin Gezgin


- Can Dostum,
İletini şimdi okudum ve okurken bile heyecana kapıldım. Yaşıtdaşın ve dostun ve yol arkadaşın olarak bütün kalbimle yanında olacağım . Dönünce başarını hep birlikte kadeh kaldırarak kutlayacağız. Sana başarılar diliyor ve öpüyorum.
HÜSNÜ ÇUHADAR

--- Sağol Can...
Sizlerin böylesine yüreklendirici sözleri olmasa biraz zor gerçekleşirdi bu hayal...
Sizleri mutlaka ki yüreğimde ve yanımda Himalayalar'a götürüyorum...
Sevgi ve doğa ile yasa..
Geçkin Gezgin


- Rüştü hocam,

iki üç gündür hastayım maillerime bakamadım yine yolculuk var galiba…
abi...iyi yolculuklar diliyorum kendinize iyi bakınız güzel güzel geziniz...

sevgiler saygılar...

SEYHAN ÇAMLIGÜNEY

--- Sağolasın Dostum...
Görüşmek üzere...
Geçkin Gezgin


- Rüştü Abi,
Sizinle kısa ama özel bir zaman diliminde tanıştık ve tanıyabildiğim kadarıyla hayatın varılacak bir hedef değil bir yolculuk olduğunun ayrımına varabilmiş nadir insanlardansınız. Bu yolculuğunuzda da zirveye, kondisyonunuza, kendinize odaklanmak yerine deyatları yakalamaya çalışacağınıza eminim. Başarılması gereken de bu sanırım.
Yolunuz açık olsun
*BİLGE* BEŞER

--- Bilge'ciğim,
Güzel düşüncelerin için çok teşekkür ederim...
Nice yollarda görüşmek üzere...
Sevgi ve doğa ile yaşa
Geçkin Gezgin...


- Size şimdiden başarılı zirveler dilerim.

Teknik gerektirmeyen tırmanışlarda başarmanın bence yarıdan fazlası
moral /motivasyondur. Sizde bu moral oldukça Kalapattara rahatlıkla
erişebileceğinizden eminim.
Island Peak de neden olmasın !

Başarılar...

ŞÜKRÜ ÇALLI

--- Sevgili Dostum,
Moral verici ve yüreklendirici sözlerin için çok çok teşekkür ederim...
Eşine sevgi ve saygılar...
Sevgi ve doğa ile yaşayın...
Geçkin Gezgin


- Rüştü Abi yazdıkların çok güzel Allah sana yardımcı olsun... Bu isteğim için senin çok fazla inançlı olup olmaman önemli değil önemli olan senin için bunu isteyen kişinin inancının tam olmasıdır.:)))) Ve benim için Island Peak zirvesine Celal bu benim zirvemden sonraki hayatını mutlu, huzurlu, sağlıklı, başarılı, bol paralı geçirsin dersen sevinirim. Çünkü orda Allah'a daha yakın olacağın için direk ondan iste tamam mı abi...:)))))

Yolun ve bahtın açık olsun.

CELALETTİN ÇABUK

--- Canım Benim yaaa...
Ne güzel yazmışsın...
Benim her zaman savunduğum bir düşünceyi dile getirmişsin... Benim inanıp inanmamam karşımdaki insan için hiçbir şey ifade etmez, önemli olan onun inanarak benim için güzel ve içten dileklerde bulunması... Bunu her zaman takdir ediyor ve saygı duyuyorum. Sen inandığın ve bunun sonucunda da kendini huzurlu hissettiğin sürece bu tamamıyla seni ilgilendirir ve saygı duyulması gerekir.
Sevgili Dostum,
İsteğin başım gözüm üstüne (bunu Doğu ve Güneydoğu insanımız [Kürtler] çok kullanır bilirsin. Ben de çok seviyorum). Şu anda hemen bunu bir not kağıdına yazacağım ve Tanrı'na bir mesaj olması için Island Peak zirvesine gömeceğim. Üstelik üstünü naylonla da kaplayacağım ki uzun yıllar sağlam kalsın...
Sevgi ve doğa ile yasa...
Geçkin Gezgin...

Not. Hatta adını açık açık yazdım ki başka Celal’lerle karışmasın istedim. Hatta a’nin üstüne inceltme işareti bile koydum…


- Rüştü Abi;
Umarım seyahatiniz istediğiniz her tür başarı ve eglence ile dolu geçer. Heyecanla bekliyoruz sizi:)
Sevgiler...
ELİF ERASLAN

--- Elif'ciğim,
Teşekkür ederim...
Sizlerin böylesine sevecen olması ve güzel dileklerde bulunması beni olağanüstü yüreklendiriyor...
Sevgi ve doğa ile yasa...
Geçkin Gezgin


- BİR İNSANA OLANLAR DEĞİL ,O İNSANIN İÇİNDE OLANLAR ÖNEMLİDİR.............
-----
Hayata hiç isyan etmeyin.
Öncelikle şunu kabul edin, hayat adil değil.
Hiçbirimiz, hiçbir canlı eşit yaratılmadı.
Başımıza gelenler de eşit değil.
Önce hayatın adil olmadığını kabul etmelisiniz.
İşine akıl erdirebildiğiniz bir Tanrı, Tanrı değildir.
"Guguk Kuşu" filminde Jack Nicholson akıl hastanesinde çok ağır bir mermer havuzu
kaldırabileceğine dair diğer hastalarla iddiaya girer. Yüklenir ve havuzu kaldırmaya çalışır,
kaldıramaz. Diğer hastalar onunla alay ederken bir şey söyler:
"Ben en azından denedim".
Siz gerçekten denediniz mi?
Yoksa pencereden hayatı mı seyrediyorsunuz?
Hayata Windows 98'den, Sony 72 ekrandan mı bakıyorsunuz?
Oysa hayat hepimizin avuçlarının içinde,
Kiminin nasır tutmuş parmaklarında
Kiminin boyalanmış ellerinde,
Kiminin gömleğinde ki ter kokusunda ,
Ama hayat her zaman avuçlarımızın içinde.
Nasıl istersek, neye karar verirsek hayat orada var.
Güneş, her sabah yeniden doğuyor,
Gün, her şafakta nice umutlara gebe şekilde ağarıyor ve siz,
Eğer isterseniz hayatı bir ucundan yakalama şansına sahipsiniz.
Yeter ki gülümseyin
Yeter ki bu gün benim günüm diyerek kalkın yatağınızdan...

Not : Yazani bilmiyorum.
Sana basarilar. Herkes seni zirveler yapiyorsun diye degil, seni sen oldugun icin seviyor.

ATİLA KARA

--- Sağol Can Dostum...
Yahu ne iyi etmişim de sizleri tanımışım... Her kula nasip olmaz böylesine güzel dostlar... Kendimi çok şanslı addediyorum...
Seni seviyorum dostum...
Dönüşte görüşelim...
Sevgi ve doğa ile yasa...
Geçkin Gezgin


- Rüştü abicim, seni seven ve destekleyenlerden biri olarak gıpta ile selamlıyorum.Yazınızı okudum teşekkür ediyorum paylaştığınız için değerli düşüncelerinizi-laf aramızda kıskanmıyor değilim sizi ,sizin yaşınızda hala okadar dinç ve sürekli biyerlere koşuşturuyor olmak, güzel değerler katabilmek hayata, çok güzel...
yolunuz hep açık olsun sevgi dolu gülümsemeniz hep yüzünüzde olsun,
sevgilerimle...
SONGÜL YAVUZ

--- Sevgili Fıstık…
Eğer zirve yaparsam bu kesinlikle senin de desteğin sayesinde olacak…
Canım benim, iyi ki tanımışım seni…
Sevgi ve doğa ile yaşa,,,
Geçkin Gezgin


- Rüştü abiciğim Everest'e çıkma düşüncesi bile insanı büyülüyor. Himalayalar bağrında olağanüstü manzaralar saklıyor eminim. Himalayaları görmeyi ve buradan Everest'in fotoğrafını çekmeyi ben bile hayal ediyorum.

Hatırlarsan Kaçkarlar'a 3 numara büyük Mürsel beyin ayakkabısı ile çıkmıştım.Ayakkabının boşluklarını çoraplarımı tıkıyarak doldurmuştum.Doğa yürüyüşü bile yapmadan adeta Kaçkarlar'a balıklama atlamıştım.Yaşamış olduğum bir çok olumsuzluklara rağmen zirveye çıkmayı başardım.Duygularımı da deftere yazmıştım ve hiç bir yardım almadan da kampımıza ulaşmıştım.Fotoğraf çekmeyi de ihmal etmedim.Benim için çok özel fotoğraflar.

Ben bunu başardıktan sonra senin Everest 'e çıkabileceğinden eminim. Fotoğraflarını sabırsızlıkla bekliyorum. Yolun açık olsun.
Çok sevgiler.
HÜLYA SAÇLI

--- CANCAĞIZIM,
KENDİNİ BÖYLESİNE KÜÇÜK GÖRME...
KİM NE DERSE DESİN, SEN KAÇKARLAR’DA OLAĞANÜSTÜ BİR ÇABA İLE KİMSENİN INANAMAYACAĞI BİR GAYRETLE ZİRVE YAPTIN...
BEN BU KONUDA HEP SENİ TAKDİR ETTİM VE HERKESE SENİNLE İLGİLİ ÖVGÜLERİMİ DİLE GETİRDİM...
KİM BİLİR, BELKİ DE EVEREST ZİRVEYİ BİRLİKTE YAPARIZ...

- Rüştü abiciğim beni takdir etmene çok duygulandım.
Evet olağanüstü bir çaba göstererek zirve yaptım.Ancak hatalıydım.Gelmeden önce araştırma yapmalıydım ve tırmanış konusunda eğitim almalıydım.Gelme kararımı bildirmeden önce Haşim beyle dağın zorluk derecesi hakkında konuştuğumda sağlık problemim yoksa katılabileceğimi söylemişti.Yeni ayakabı ayağıma rahatsızlık verir düşüncesiylede ayakkabı almadım.
Ne hayatımı tehlikeye atmak ne de grupdakileri zor durumda bırakmak isterdim.Sizlerden özür diliyorum.Kampta bu konuda konuşmak istedim.Ancak bir çok kişinin bana karşı olumsuz düşünceleri ve tepkili davranışları beni çok üzdü.
Özellikle bir kaç bayan arkadaşın bunları bahane ederek bana karşı yanlış davranışları ki ;onların tarzında tepki gösterseydim günlerimiz çekilmez olurdu.Susmayı tercih ettim.
Kaçkarlar'a gittiğime pişman değilim .Kaçkarlar da çok şey öğrendim.Dışlanmanın ,yalnız bırakılmanın nasıl bir duygu olduğunu öğrendim.İnsanları daha yakından tanıdım.Yaşadıklarım benim için bir deneyimdi.İyiki kamptaydın.Seninle tanışmış olmama çok memnunum.Kampta senin gibi güzel insanlarda vardı tabiki.
Kaçkarlarda sonra dağlara olan ilgim arttı.Dağların yükseltisi beni etkilemedi, heybetli görüntüsü bana soğuk geldi ama içinde barındırdığı ince güzelliklerden çok etkilendim.Kaçkarlar dan sonra Uludağ, Küre ve Ilgaz dağına ,Peru da ise Maçhu piçhu'ya çıktım.Kaz dağları ile Karçal dağları ise yakın zamanda gitmeyi planladığım dağlar.
Umarım başka bir doğa gezisinde karşılaşabiliriz.Zirve çıkışı yapabiliriz.Görüşebilmek dileğiyle.
Hoşçakal.



- Merhaba Rüştü Bey,
evet kendinizi biraz hırpaladığınız ortada ama aldırmayın. Belli ki istediğinizde aşamayacağınız zorluk yok. Sizi tanımıyorum, daha önce hiç görmedim ama bu ve bundan önceki yazılarınızla yakın bir arkadaşım gibi duygu ve düşüncelerinizi algılayabiliyorum.
Bir Atatürk çocuğu olduğunuzu yazmanıza gerek bile yok zaten anlaşılıyor. Ne güzel, iyi ki varsınız.
Gidin ve zirvenizi yapıp gelin. Ama unutmayın ben o zirveye sizden daha yaşlı iken çıkıp rekorunuzu kıracağım.

Selam ve sevgilerimle.
Esen kalın.

HALİM TATAR

--- Sağol Dostum,
Dilerim dediğini sen de gerçekleştirirsin... Ne de güzel olur...
Çıtayı yükseltmek keyifli olacaktır...
Haberlerini bekleyeceğim...
Sevgi ve doğa ile kal
Geçkin Gezgin


- Rüştü bey, siz deki bu azim ve kararlılık ve her şeyden ötesi özgüveniniz, bu amacınızı gerçekleştirmeye yeterli olacaktır. Antrenmanları ihmal etmemek koşuluyla. Şimdiden başarılar diliyorum.
ZAFER EDİŞ

--- Sağol Dostum...
Söz, bu son kez oluyor, yani az antrenmanlı bir etkinliğe çıkmak.
Döner dönmez çok daha ciddiye alacağım bu konuyu zira hedef yükselecek...
Sevgi ve doğa ile kal
Geçkin Gezgin


- oooooooo Nepal mi? Umarım güzel bir faaliyet olur.
SAFİYE KAYA


- Rüştü Abi,

Birkaç yıl önce Türkiye'de İngilizce olarak yayımlanan bir gazetede İskoçyalı bir ilkokul öğretmeninin macerasını okudum. Onun da en büyük emeli Everest'e tırmanmakmış. Mütevazi öğretmen maaşını biriktiriyor ve bulabildiği en ucuz tur organizasyonuyla işe koyuluyor. Birinci deneme fiyasko. Üstüne üstlük ayak parmaklarından ikisini de donduğu için kesiyorlar. Sonraki iki deneme de tam bir hayal kırıklığı. Ama öğretmen döner dönmez para biriktirmeye başlıyor ve tekrar deniyor. beşinci denemesinde amacına ulaşıyor. Gıpta ile okumuştum. Azim ve iradenin ne demek olduğunun güzel bir örneği idi.

Unutmayın ki, zafer, ancak ve sadece zafer benimdir diyebilenlerindir.

Tabi ki başaracaksın. Şansın açık olsun.

TEMEL ERSOY

--- Sağolasın yüreklendirici sözlerin için...
Hareketime 36 saatten az bir süre kaldı...
Heyecan her an artıyor.
Hele bir dostun benim kalkıştığım işin aynısını anlattığı notlarını okudukça daha bir geriliyor, heyecanlanıyor, korkuyor ve umutlanıyorum...
Ne kadar sade duygular di'mi?
Sevgi ve doğa ile kal...
Geçkin Gezgin


- Sevgili Rüştü Abi,
İstediklerini gerçekleştirebilme gücüne sahip olduğun için şanslısın, hayallerinin peşinden gidebiliyorsun. . Daha gerçekleştirilecek bir sürü hayalin ve bizlerle paylaşımın olacak, onun için de lütfen sağlığına dikkat et, fotoğraflarını ve iyi haberlerini sabırsızlıkla bekliyoruz, dönüşünde mutlaka toplanalım ve bize anılarını anlat. Umarım herşey gönlünce olur, iyi yolculuklar, seni çok seviyoruz...

ZEYNEP ŞAHAN

--- Canım Benim,
Ya sana yazdığım yanıtı silmişim ya da yanıtlamayı bir şekilde unutmuşum…
Güzel arkadaşım (her yönüyle…) Hem gitmeden hem de döndükten sonra yazdığın içtenlikli dileklerin için sonsuz teşekkürler…
Çok çok öpüyorum seni…
Geçkin Gezgin


- Selamlar,
Sevgili Rustu abi,
Kalbimiz seninle:)) guzel haberlerini bekliyoruz. Sag salim gidip ve tabiki basarili donmeni dilerim- sen yine de cok icme olur mu;))

SİBEL BİLİR

- Merhaba Rustu Bey,

Gonlumuz seninle. Keyifli ve gonlune gore bir gezi yapmani dilerim.

Sevgiler.

DEFNE KURUM
--- Sağolasın yüreklendirici sözlerin için, Sibel'ciğim... (Defne’ciğim…)
Hareketime 36 saatten az bir sure kaldı...
Heyecan her an artıyor.
Hele bir dostun benim kalkıştığım işin aynısını anlattığı notlarını okudukça daha bir geriliyor, heyecanlanıyor, korkuyor ve umutlanıyorum ve de keyifleniyorum...
Ne kadar sade duygular di'mi?
Öpüyorum seni...
Sevgi ve doğa ile kal...
Geçkin Gezgin

Offff beee…
Yine ağlattınız beni…
Ne güzel şeyler yazmışsınız öyle…
Ne cansınız beee…
Arada çok güzel ve mantıklı eleştiriler de vardı. Çok çok ta haklılar… Teşekkür ederim onlara… Kesinlikle kulak ardı etmeyeceğim ve o eleştirileri kalbimde ve beynimde taşıyacağım. Her zorlanmamda onlar aklıma gelecek ve beni yönlendirecekler.
İşte benim isteğim sadece buydu…
İyi dilekleriniz, beni düşünmeye zorlayan eleştirileriniz ve beni güçlendiren duygusal desteğiniz.
Şu anda kesinlikle yalnız olmadığıma ve aynen düşündüğüm gibi zirveye sizlerle çıkacağıma eminim. Ne iyi etmişim de sizleri tanıyabileceğim ortamlarda yaşamışım… İyi ki varsınız…
Bir güzel dost şöyle bir ekleme yapmış:
“Önemli olan çıkılacak yükseklik değil, oraya giden yoldan alınan zevk ve duyduğunuz mutluluk.”
Yürekten katılıyorum ama zirve de yapsam güzel olur beee… 
Sizi çok ama çooook seviyorum…
Onun için inanın bana canavar gibi gidip canavar gibi döneceğim…
Gönlünüz, ruhunuz hep aydınlık olsun güzel insanlar…
Sevgi ve doğa ile yaşayın…
Geçkin Gezgin





Can Dostlar,
Hem korkan hem de korktuğunu yapmaya gayret eden bir dostunuzun Everest Ana Kamp (5350m) ve Island Peak (6189m) etkinliğine doğru hareket etmeden yazdığı ve belki ileride kitap olacak notlarının ilk sayfasını sizlerle paylaşmak istedim...
Hepinizi seviyor ve candan kucaklıyorum...
Yürekleriniz benimle olsun...
Sevgi ve doğa ile yaşayın…


EAK ve ISLAND PEAK TIRMANIŞI

13 Nisan 2009

Heyecan dorukta…
Biliyorum bazılarınız için bu sıradan bir etkinlik ama milyonlar için ilginç bir deneyim.
Benim şu anda soyunduğum ekspedisyonu daha önce ve çok daha güçlü olarak gerçekleştiren genç arkadaşım Hakan Polat’ın anılarını (sağolsun, tam son haline getirmeden benimle paylaşma zarifliğini gösterdi, bu nedenle onu birkaç kat daha fazla seviyorum. İşte doğa aşığı böyle olmalı!..) okudukça garip garip duygular arasında sürüklendim… Bir geriliyor, bir heyecanlanıyor, bir korkuyor ve bir umutlanıyorum ve de keyifleniyorum... Ama kararlıyım, bu ekspedisyonu sırf irade gücümle başaracağım.
Son üç günde 50 kilometre yol katettim. 11 Nisan, Cumartesi : 18 km, 12 Nisan, Pazar : 22 km ve 13 Nisan, 10 km… Yorgunum ama bitkin değilim. Tam aksine daha fazla yürümeye gereksinim duyuyorum.
Bu akşam son kez birkaç kadeh rakıyı mideye indirdim. Daha önceki ekspedisyonlarımda hiç böyle yapmamıştım. Ama bu seferki heyecan anlatılamaz, tarif edilemez… Sanırım bu neden oluyor hala içki içmeme. Doğru değil tabii ki… Yarından (14 Nisan) itibaren ekspedisyon bitene kadar artık bu nesnenin damlası kesinlikle benden uzak olacak.
Şu ana kadar hazırlıklarımın hemen hemen hepsini tamamladım ve eksiklikleri giderdim. Pazar günkü yürüyüşümüzde sevgili dostum Mustafa Albay’ın önerisi üzerine “Tibet’in Gençlik Pınarı” kitabını da götüreceğim kitaplar arasına kattım.
Hem gergin hem de çok mutluyum…
Türkiye’mde bir ilki gerçekleştirmek üzere yola çıkıyorum…
Şanlı bayrağımızı benim yaşımda ilk kez bu yüksekliğe tırmanmış bir kişi olarak zirvede dalgalandıracağım…
Zirvede gömeceğim karta son isim ve dilekleri yazdım, belki yarın da eklemelerim olabilir, ama çok az. Bu kartı naylonla kaplatıp Island Peak zirvesine gömeceğim… Bu güzel insanların isimleri sonsuza dek yaşasın ve dilekleri gerçekleşsin diye.
Şu anda bir kadeh daha içki koydum kendime… Karım televizyon karşısında uykuda… Kızıyorum kendime… Sırası mı daha fazla içmenin diye… Ama olsun iyi de oluyor… Sigarayı da böyle bırakmamış mıydım? Island Peak dönüşü yepyeni bir yaşam beni bekliyor. Güçlü ve sağlıklı…
Başladım işte, yüreğimde ve kollarımda bir sürü dostumla birlikte uzunca bir yolculuğa… Olağanüstü bir duygu… İçim kıpır kıpır… Neden mi? Zira herkesin düşüncesi aksine ben bu yolculuğa tüm sevdiklerimle birlikte çıkıyorum… Yalnız değilim…
İnanılmaz bir şekilde duygu doluyum…
Ekspedisyonum için gerekli tüm giysi, araç-gereç, ilaç, v.b. malzemeleri salona, iki sırt çantama yerleştirmek üzere dizmiş durumdayım. Eksiklerimi Nepal’de tamamlayacağım. Yarın son kez malzemeleri gözden geçirdikten sonra çantaları yerleştireceğim ve işte artık ondan sonra hazırım… Everest’e çıkan sevgili on (10) ODTÜ’lü kardeşimin dediği gibi, ama biraz farkla, “HAZIR MISIN, ISLAND PEAK?”
YAŞAMAK
BİR AĞAÇ GİBİ TEK ve HÜR
Ve BİR ORMAN GİBİ
KARDEŞÇESİNE
BU HASRET BİZİM
Ne alaka demeyin, doğa tutkunuyuz biz… Sevgi ve kardeşlik ve de birbirimize bağlılık bizim tek amacımız…



- Güle güle Rüştü abiciğim dilerim güzel anılarla dönersin. Sevgiyle kal
NAZİFE MEMİŞ

- Rüstü Bey hayırlı yolculuklar
Allaha emanet olunuz...
SERVET ERCİYEZ

- Gezgin arkadasim,
Yolun acik olsun,

Sonuna kadar keyfini cikar, insanin hayatta cok fazla firsati olmuyor.
Bizim icinde geziniz, geldiginde izlenime ve tecrublereinizi okumak icin bekliyor olacagiz.

Saglicakla,

Ankarali Gezgin
CEM ARTUN
- Yolun açık olsun arkadaş,
Dönüşünde kitabını okumayı dörtgözle bekliyoruz.

ESER SAKA

- Rüştü abi, Güle Güle gidin, Güle Güle tırmanın sonra Güle Güle geri gelin :)
TUĞBA KILIÇ

- Selam Rüştü Bey;
hayat sanılanın aksine uzun değildir.Ben bu duyguyla annemi kaybettiğimde iliklerime kadar tanıştım.
Zira insan ;hayatta istediği kendini mutlu edeceğini düşündüğü her duyguyu ;(ama başkalarını incitmeden,
sadece kendini bulma yolunda çıktığı yolculukta kendisiyle ilgili arayışlar için yaşanılan duygulardan bahsediyorum.) kendini tanıma,kendisiyle bütünleşme dahası hayata bağlantılarını köklendirecek her süreci yaşama şansını kendisine tanımakla sorumludur.
Nedense hep çevremize karşı sorumluluklarımız vardır diye düşünürüz.
Oysa insanın en büyük sorumluluğu kendine karşıdır.
Bu süreci çok daha öncesinden yaşayabilme şansına maalesef dahil olanlardan değiliz.
İşte bu sebebten hem hayatla tanışma noktasında hem de tanıştığımız bu hayatı kendimize ayna olarak döndürerek yaşamda ki eksiklerimizi net olarak görmeye geç kalanlardanız.
Bütün bunları neden mi anlatıyorum Rüştü Bey bence siz de o süreci geç yaşayanlardansınız.
Ve tam da bu noktada hayata geç kalanlardan olduğunuzu farkettiğinizde ;hayata yetişmek için koşmayı tercih edenlerdensiniz.
Çünkü içiniz genç.Ruhunuz genç ve bunu insanların anlamasını beklemiyorsunuz.
Çünkü insanoğlu maalesef karşısındakini anlamak yada karşısındakine kendisini anlatma noktasında hep tıkanmıştır.
Bu yüzden lütfen içinizdeki genç kalan ruhunuzu dizginlemeye çalışmayın ama onu da çok hırpalamayın.
Sadece yaşamak istediğinizi yaşayın ama lütfen öncelikle kendinizi incitmeyin...
Ne kendinize fazlaca yüklenin ne de hırpalayın.İçinizde bu enerjinin olması bile çook güzel.
Sizin gibi insanların olması hayata geç kaldığımız noktada inanın ;bizim enerjimiz,bizim hayata kaldığımız noktada asılı kalanlardan olmayışımızın garantisi.
Sizi almış olduğunuz karardan ötürü tebrik ediyorum.Siz daha yola çıkmadan aldığınız bu kararla bu gezinin yolcusu değil ;gezinin rehberi oldunuz.
Başlamak bitirmenin yarısıdır ama siz benim fikrimde çoktaaan o yolculuğu bitirenlerdensiniz.
Beni hatırlamanız mümkün değil ama KURUMCUGOLETI 8Haziran2008 tarihinde dönüş yolculuğunda ;otobüsün arkasında güzel türküleri birlikte dillendirmiştik.
Saygıyla kalın...Hoşçakalın.

HATİCE ALTINTAŞ....









DEFTERİMLE SOHBETLER


EVEREST ANAKAMP, KALAPATTAR ve ISLAND PEAK EKSPEDİSYONU


15.04.2009, Çarşamba

Saat 06.15. Esenboğa Havaalanında oturmuş bu ekspedisyonun ilk notlarını düşüyorum.
Dün berbat durumdaydım. Ruh gibi idim ve hiç yerimde duramıyordum. Ara ara heyecandan kalbim sıkışıyordu. Kendimi bugüne kadar hiç böyle hissetmemiştim. Neyse ki akşama doğru biraz sakinleştim. Hatta yatağa girdiğimde hiçbir şekilde ekspedisyonu düşünmeden hemen uykuya daldım. Kısa ama derin bir uykudan sonra aşkımla vedalaştım…
Ve işte havaalanındayım. Buraya gelirken yıllar öncesinde tanıdığım bir özel harekatçı genç dostun söyledikleri aklıma geldi; operasyondan önce bir gerginlik başlıyor, onunla birlikte korku da o çirkin yüzünü gösteriyor. Ama yalnızca o ilk kurşun atılana dek. Ondan sonra artık ne korku, ne gerginlik… Sadece hayatta kalmak ve görevi başarıyla sonlandırmak söz konusu. Ben de öyle hissediyorum. Trekking yanı işin keyifli tarafı olduğu için onu hiç düşünmüyorum bile. Island Peak (6.189 m), işte o farklı. O aklıma geldikçe yüreğimde bir heyecan, korku ve merak kabarıyor. Eminim, bu ancak kramponları ayağıma takıp ilk birkaç adımı atana kadar devam edecek. Ondan sonrasında tek bir düşünce tüm diğerlerinin yerini alacak: ŞANLI BAYRAĞIMIZI ZİRVEDE DALGALANDIRMAK. İşte bunun için tüm güçlükler göğüslenmeli. Bu bana inanılmaz güç ve moral veriyor.
Yapabilirsin Rüştü!.. Yapacaksın da!..
(Şu anda bunları yazarken çok ama çok fazla duygulandım ve gözlerim doldu… Başaramamış olmaktan değil başarabileceğim halde sonucun olumsuz olması beni daha fazla üzüyor… Bir dahaki sefere!..)

09.00 – Atatürk Havaalanı…
Akılsız başın cezasını bu sefer ayaklar değil tüm vücudum çekiyor. Katar uçağı saat 14.00’te ve ben beş saat öncesinde buradayım.

19.45 – Doha Havaalanı, Katar..
17.35’te geldik. Biraz gezindikten sonra birden gördüğüm tabela ile uyandım: “Transfer Yolcular”. Kesin uğramalıyım, belki yapmam gereken bir şeyler vardır.
Uğramam iyi oldu. Yemek için para bozdurmak üzere bir döviz bürosu arıyordum. Gerek kalmadı. Transfer masasındaki çocuk yemeğin Katar Havayollarının ikramı olduğunu söyledi. Yemek kartını almaya gittiğimde transfer için beş saatten fazla bekleyenlere yemek ikram edildiğini belirten notu gördüm.
Şimdi şişmiş bir durumda bir kenara çöktüm ve 01.15’te kalkacak uçağımı beklerken Hakan’ın (Polat) notlarından özetlediğim sayfaları gözden geçiriyorum.
Bu arada havaalanı anonsu bir saniye durmadı. İnsaf beee!.. Boş boş konuşuyorlar eminim…

16.04.2009 - Perşembe

00.45 – Nihayet uçaktayım. 01.05 Hareket. 08.30 (Katmandu saatiyle) Katmandu. 2 saat 45 dakika çıkar; Türkiye saati ile 05.45. Bu kadar hesap Doha (Katar) – Katmandu arasının kaç saat süreceğini hesaplamaktı. Yani ne kadar sürüyormuş efendim? 4 saat 40 dakika…
Uçak devasa, Airbus’lardan biri ve tıka basa dolu. Eskiden uluslar arası uçtuğumda uçaklarda, ki daha ufak uçaklardı, bayağı boş yer olurdu. Uçuşlar mı ucuzladı, insanların geliri mi arttı, yoksa son zamanlarda benim rastladıklarım mı böyle, bilemiyorum…
Böylesi önemli bir ekspedisyona bir daha yalnız gitmeyeceğim. Kolay bir iş değil. İnsanın yanında birinin olması başarı olasılığını arttıracaktır. Birbirlerine destek olmaları sonucu moraller daha yüksek olacak ve birbirlerinin eksikliklerini gidereceklerdir.
Yani ne?.. Bu işte başarısızlık olasılığı yükseliyor mu? HA-YIIIR!.. Aslaaa!.. Biliyorum zorlanacağım. Yeter ki şerpam iyi çıksın. O zaman iş çocuk oyuncağı olmasa bile daha kolaylaşacak.
Önümde bir oyuncak buldum. Videosu, müzik kanalı filan var. Bakalım kullanmayı becerebilecek miyim? (Becerdim ;-)))

http://picasaweb.google.com.tr/LikyaYolu/KATMANDUYOLUNDA2009#


Daha yeni oturdum…
Çarşamba sabahı 04.45’ten bu yana uyumadım ve bugün Katmandu’ya geldiğimden beri ayaktayım, üstelik uçaktaki ikramdan bu yana hiçbir şey yemedim. Feci yorgunum…
Havaalanında bir baktım karşımda Madan yanında da Rajkumar Rai. Çok sevindim tabii. Fakat geçici bir süre için gelmiş veya öyle söylemek zorunda kaldı (öyle söylemek zorunda kalmış zira benim ekspedisyon başladıktan kısa bir süre sonra Kanadalı bir kızı Annapurna Ring’e götürmüş…). İşi erken bitmiş ama bu arada da beni başka birine vermişler, adı D.B. Onunla biraz Island Peak tırmanışı konusunda konuştuk. Bayağı rahatlattı beni.
Otele uğradık ve D.B.’ye malzemelerimi gösterdim. Bir iki ufak tefek takviye malzeme almaya karar verdik. Suluk, termos, uyku tulumu ve ince bir eldiven.
Yalnızca fazladan bir uyku tulumu ve termos koyduğum halde iki çantam da tıka basa. Oğlana da kendime de acıyorum. Hadi hayırlısı!..
Otelin bahçesindeki restorana oturmuş yazmaya çalışıyorum ama gözlerim kapanıyor, odaklanamıyorum.
Bu arada bazı hediyelikler de aldım. Hiç arzu etmediğim halde çantalar üçe çıktı. Dilerim fazla tartmaz. Bir de ona para vermeyelim :-(.
Yorgunluktan yürüyüşü, tırmanışı unuttum. Sabah erkenden acenteye gidip D.B. ile son bürokratik işleri halledeceğiz. Ondan sonra Cumartesi, 18 Nisan’da Lukla’ya uçacağız ve ekspedisyonumuz başlayacak…
D.B. geçenlerde çok korkan bir Alman’ı bile ite kaka çıkartmış zirveye. Tamam, bende de korku var ama artık abartmıyorum.
Şu anda yanda konuşan Amerikalı bir kızın konuşmalarına kulak misafiri oldum. Pashupatinath’taki ölü yakma olayından e-posta mesajında aynen şöyle söz etmiş; “Çok güzel, ilginç ve aynı zamanda rahatsız edici. Rahatsız eden inançlarını gerçekleştirmeleri değil çok pis akan bir nehirden sefil çocukların ganimet çıkarmaya çalışmaları…” Ne diyeyim, aklın yolu bir…
Yahu hafif olsun diye karışık meyve suyu ve balık ızgara söylemiştim. Şimdi geldi. Patlayacağım herhalde…
İşte kelek an geldi çattı. Acayip yorgun ve uykusuz olmama rağmen içimden yatmak gelmiyor. Ama ne çare ki artık tabanlarım sızlıyor ve gözlerimi açamıyorum. Daha da saat 19.30. Biraz okuyup ondan sonra uyumaya çalışsam bile en fazla 20.00 olur. Demek ki sabahın köründe uyanıp kitap okuyacağım…

17.04.2009, Cuma

15.00 - Aynen dediğim gibi oldu. Neyse ki sabahın köründe değil geceyarısı uyandım. Bir buçuk ikiye kadar kitap okuduktan sonra uyudum ve dinlenmiş olarak kalktım.
Biraz keyif yapıp sekiz buçukta kahvaltıya indim. Omlet ve çayla kahvaltımı yaptıktan sonra Asian Trekking’e gittim. Sanki bir iş varmış gibi çağırmışlar beni, meğerse yokmuş. Yani varmış ama onlara takılmama gerek olmadığını söylediler ve akşamüzeri beşte buluşmak üzere ayrıldık.
Yapabileceğim tek iş olarak fotoğraf makinemi kaptım ve Durbar Meydanı’na yöneldim. Geçen sene en az iki kez gitmiş olmama rağmen ufak bir kaybolma yaşadım. Bilmiyordum ki Anadolu insanını da buraya yanımda getirmişim. Daha baştan tüm tarifler tek yön doğrultusundaydı: Düz git… Sağ, sol, dönmek gibi kavramlar yok. Düz git… Aynen benim Anadolu’lum gibi… Kendileri bildikleri için yönü bana göre değil kendilerine göre tarif ediyorlar. Hele bir keresinde tarif neredeyse çıkmaz sokakla noktalanacaktı. Aradan bir kaçamak buldum da ana yola çıkabildim.
İnanılmaz bir kent, her yer birbirinin aynı. Bilmiyorum öğrenebilecek miyim bu kenti!.. Yüzde bir öğrensem bile yeterli olacak…
Durbar Meydanı’nda yine klasik Sadhu fotoğrafları çektim. Bir tanesi teklif etmese benim aklıma bile gelmezdi. İyi ki teklif etti de Baba Sadhu ile birkaç poz fotoğraf çektirdim…
Ayrintı fotoğraflarına da yer verdim bu sefer. Tapınakların birinde çeşitli Kama Sutra oymaları vardı. En az 10-15 tane bu oymaların fotoğraflarından yer aldı koleksiyonumda.
Otele yöneldikten sonra makinemin pili yarı yolda bitti. Yedek diye aldıklarımsa hiç çalışmadı. Eh, yapacak bir şey yok, otele geri dönmeli. Hem biraz da yoruldum. Hava da bayağı sıcak. Pilleri şarj ederken biraz dinlenir beşte de D.B. ile buluşurum.

19.00 – Programı iyice incelemediğim için ufak tefek pürüzler çıktı, hallettik. Yalnız dağda normalinden daha fazla kalacağız. Benim için çok daha iyi. Erkenden Katmandu’ya dönersem eminim aşırı sıkılacağım. Bu da fazla para harcamama neden olacak. Bu nedenle Chitwan’a bir gün daha ekledik. Böylece ilk programa dönmüş olduk. Yarının programında da ufak bir değişiklik oldu; 07.45’teki uçuşu 06.30’a almışlar. Sabah dörtte kalkmam gerek. Yine uzun bir gün olacak.
Öğleden sonra odada dinleniyor ve pillerin şarjı ile uğraşırken birden bayağı hoş nefesli ve vurmalı çalgılardan oluşan bir müzik duydum. Fotoğraf makinesini kaptığım gibi dışarı fırladım. Otelin önüne gelene kadar ses kaybolmuştu. Ne tarafa gittiler acaba ve neydi? Ayaklarım beni sola çekti. Bir veya iki çatal ayrımından sonra sesler yeniden gelmeye başladı. Adımlarımı hızlandırdım. Sesin kaynağını bulduğumda biraz düş kırıklığına uğradım; arkadan sanki bir okul bandosunu andırıyordu. Bense sanki bir festival, bir karnaval görüntüleri ile karşılaşma beklentisi içinde idim. İyice yanlarına yaklaşıp biraz geçtikten sonra birkaç poz fotoğraf çektim. Meğer düğün alayıymış… Bizimkiler gibi süslü bir araba ve bir insan konvoyu… Araç değil, insan konvoyu ve önde bu sevimli bando…
Yemek siparişini verdim. Yine balık, ama bu sefer pişiriliş tarzı farklı.
Otelde kalanlar, şu ana kadar gözlemlediğim kadarı ile, genelde Amerikalı, İngiliz ve Alman.
Biraz canım sıkılıyor. Para olmasa ne kadar güzel olurdu. Bencil davranıyormuşum gibi geliyor. Sanki Oya’mın ve Sarp’ımın haklarından çalıyormuşum gibi geliyor. İyi ki böyle ufak hesaplar yapmayan dünya tatlısı bir karım ve olağanüstü aklı başında bir oğlum var. Çok yaşayın siz tek aşklarım…
Ufff… Artık kesinlikle yalnız yurtdışı yok… Dağa gitsem bile planlarda mutlaka canım da olmalı. Tamam, onun zirvelerde işi olmasın ama hiç olmazsa ana kamplara veya oralara en yakın yerlere kadar birlikte gitmeliyiz. Yine bencil mi davranıyorum acaba? Belki, ama uzun soluklu ayrı kalamıyorum herhalde… Hele bu gurbet olunca…
Odaya çıkamıyorum. Halbuki çantalar kapanacak, duş alacağım ve sabah 04.00’te kalkacağım. Öf, öffff…. Çok işim var, çooook ;-))) Neyse odaya çıkışımı geciktirmek için söylediğim limonlu çayı içeyim de… Sonra… Odama çıkarsam birden heyecan fırtınasına kapılacağımdan mı çekiniyorum ne?!?!?!...
Aman yaaa!.. Bu akşamları kim çıkarmış? Hep gündüz olsa ne güzel olurdu!...


Can Dostlar, Katmandu`da ikinci günüm. Kalan bürokratik eksiklikleri tamamladıktan sonra yarın sabah Lukla`ya uçuyorum ve ekspedisyon resmen başlamış oluyor. Dün gece 40 saatten sonra kafamı yastığa koymak büyük keyifti. Şu anda dinlenmiş olarak moral 1500`lerde seyrediyor. Olabildiğince kısa kısa da olsa sizleri gidişattan haberdar etmeye çalışacağım... Yüreğimde ve kollarımda beraber yol alıyoruz... Gönlünüzdeki yerimi sıcak tutun... Sevgi ve doğa ile yaşayın canlar... Geçkin Gezgin
- Sevgili Rüştü Abicim,
Kalbimiz seninle.
Mutlu dön..
Sevgiler..
YASEMİN GÜNGÖR

- RÜŞTÜ ABİCİĞİM GÖNLÜMÜZ VE YÜREĞİMİZ SİZİNLE.ALLAH GÜCÜNÜZÜ,KUVVETİNİZİ VE MORALİNİZİ DAİM ETSİN.SEVGİLERİMİZLE... SERAP KEVSER RIDVAN.İYİ VE MUTLU HABERLERİNİZİ BEKLİYORUZ.
RIDVAN RIDVANOĞLU

--- KEVSER?!?!....
NÜFUSTA ARTIŞ MI VAR NE?
ALLAH ANALI BABALI VE ÇOK HUZURLU VE SAĞLIKLI OLARAK YETİŞTİRİR DİLERİM...
NAMCHE BAZAAR`DAN RÜŞTÜ DEDESİ ONA KUCAK DOLUSU ÖPÜCÜK VE SEVGİ YOLLUYOR...

- Anafilya'nın dağlardaki cesur yürekli temsilcisi... Bizim için de adımladığınız bu yolculukta ayağınıza taş değmesin. Sizinleyiz... Sevgiler...
SÜREYYA KÖLE

- Rüştü Abi Merhaba,

Güzel günler geçirmeni diliyoruz oralarda :)
Kalbimiz seninle.
Sevgi ve şans hiç eksik olmasın yanından...
Haberlerini bekliyoruz...
MÜGE FIRAT – ERKİN SARAÇ

- Hiç de imkansız değil, eminim hedeflerinizin hepsini gerçekleştireceksiniz, sadece moralinizi hep iyi tutun.
İyi şanslar, keyifli geziler…
SEMRA ÇALLI

- Rüştü Hocam,

Giderken size güle güle diyemedim ama şimdiden başarılar diliyorum. Dikkat edin kendinize... oraya varınca bütün sıkıntılar azalmıştır. Dönüşte sizi bekliyoruz:)

Sevgiler
EMRAH KÖŞKEROĞLU

- NAMASTE ... ROTA GRUBUNA MAİL ATMIŞSINIZ BENDE NEPALDEN 3 GÜN ÖNCE DÖNDÜM KATMANDU PATAN BAKTAPUR NAGARKOT POKARA HAFİF TREKLERLE HİMALAYALARDA GEZDİK UMARIM SİZİNDE EĞLENCELİ VEDE HER BAKIMDAN VERİMLİ BİR GEZİNİZ OLUR SELAMLAR SİZE YARDIMCI OLABİLİRMİYİM BİLMİYORUM İYİ YOLCULUKLAR
NEŞE TÜZÜN

- SANIRIM SİZ SAGARMATHAYA ÇIKACAKSINIZ :) YOLUNUZ AÇIK OLSUN :)
NEŞE TÜZÜN

- sevgili dostum,
senden aldığım bu güzel haber beni mutlu etti, her şey gönlünce olsun, haberlerini her an bekliyorum.
saygılarımla
MÜSLÜM ÖNDEŞ

- rüştü abi haber alınca sevindik umarım iyi dinlenmişindir kondisyonun zaten süperdir .gönlümüzdeki yerin çok çok sıcak senin neler yaptıgını merak ediyoruz haberlerini bekliyoruz penez atilla da çok selam söylüyor her şey gönlünce olsun ,başarılar rüştü abi. ha bu arada senin geçkin gezgin rumuzunu geleceğin büyük gezgini olarak degiştirmeyi düşünüyoruz.çok öpüyoruz rüştü abicim.
BELİR AHLAT
(Çevrenizde kaç kişi böylesine içten, böylesine sevgi dolu bir ileti alabilir? Ben mutlu olmayayım da kim mutlu olsun… Sen çok yaşa e’mi, can Belir…)

- Yolunuz acik olsun. Bizim icin de gezin :O)
MEHTAP AYTAÇ

- sevgili seçkin gezgin
bir "iyi yolculuklar" da ben dilemek istedim
ankaralı gezginlerin her üyesi gibi benim de kalbim sizinle beraber olacak
güle güle gidin ve gelin
selamlar
TİMUR ÖZKAN

- Rustu bey merhaba.Gecen hafta kucuk bır kaza gecırdım dolayısıyle maıllerıme uzun bır suredır bakamadım.Vayyy vayyy bızım gezgınımız bu surede nerelere gıtmıs.Sızede bu yakısır abıcım.Izınızdeyız ....basaracagınızdan emınım...Saglıcakla gıdın gelın...
KACKARIN TULUMUNU
CIGDEMLERIN MORUNU
CAGLAYANIN RUHUNU
ASIP GELEN RUSTU BEY

KATMANDU NUN YOLUNU
EVEREST DORUGUNU
ZIRVELERIN RUHUNU
SOLUR GELIR...CAN DOSTLAR...

SIZE GUVENIYORUZ...KENDINIZE IYI BAKIN...SAYGI VE SELAMLAR...
SIZIN KADAR GUCLU BIR KALEME SAHIP OLMAMASAM DA ICIMDEN GELENI YAZMAK ISTEDIM.SIZI ALKISLIYORUZ... DUYUYORSUNUZDUR...
ASU ERÇİN

- Heyecanınıza ve iradenize gıpta ediyorum. Sağlıkla ve keyifle sürmesini ve sonuçlanmasını diliyorum.

ŞÜKRAN ÇAKIR

http://picasaweb.google.com.tr/LikyaYolu/KATMANDU12009#




18.04.2009, Cumartesi
07.45 – Sabahın köründe, 04.00’te kalktım. 05.30’a doğru nihayet taksi geldi. İlk program sanırım daha iyi olacaktı. Zira sabahın erken saatleri olması nedeni ile hava hala kapalı idi ve iyi görüntüler alamadım.
Katmandu havaalanına geldiğimizde bir hengamedir gidiyordu. Fakat sorunsuz girdik bekleme salonuna. Kısa bir süre sonra uçağa binmek üzere çağırıldık. Uçağa ulaştığımızda görüntü pek te hoş değildi. Uçak çok küçük ve hiç te güven verici değil… Kargo yüklenene kadar otobüs içinde uçağın yanında bekledik. Zira kargo yolcudan daha önemli!... Bayağı uzun sürdü kargonun yüklenmesi. Binebilirsiniz dediklerinde hepimiz koşuşturduk. Topu topu 11-12 kişiyiz. Ben dahil, yedisi yabancı. Amaç sol tarafta yer kapmak. Ama havanın puslu olması sonucu bu koşuşturma hiç mi hiç işe yaramadı. (Dönüşte hiç zahmet etmedim. Neresi boşsa oraya oturdum.)
Uçağın içi daha da dökülüyor. Biraz sonra hostes pamuk ve şeker dağıttı. Ben Hakan’dan dolayı bildiğim için pamuğu yadırgamadım. Pamuğu uçağın aşırı gürültüsüne karşı kulakları tıkamamız için veriyorlar.
Pilotlar çok iyi bir kalkış yaptı. Ancak Lukla’ya yaklaşırken bir ik ufak hava boşluğuna rastladık. İşte o zaman biraz hoş oldum. Ellerim hemen tutunacak bir yerler aradı. Önümde oturan Amerikalı oğlan kolunu uzatıp eşinin bacağını sıkınca kıskanmadım desem yalan olur…
Yarım saat, kırk dakikalık yolculuktan sonra dünyanın en riskli havaalanlarından birine inanılmaz rahatlıkta bir iniş yaptık. İstanbul’a indiren THY ve ve Doha’ya indiren Katar Havayolları pilotları gelip burada ders almalı. Burası Tenzing-Hillary Havaalanı…
Daha güneş dağların ardından çıkmadığı için Lukla bayağı soğuk. Yerliler bile benim gibi kısa kollu giyinmemişler… Havaalanı çıkışı bir sürü gençle dolu. Bunlar iş umuduyla bekleyen taşıyıcılar.
Kumchung Lodge’da oturmuş sütlü çayımı yudumlarken yazıyorum bunları… Yolumuz uzun değil bugün, üç saat süreceğini söylüyor D.B. (Dhan Bahadur). Fazla yorulmayacağız. Ama yine de göğsümde bir ağırlık var. Heyecan mı, ne?
Telefonu denedim ama şansım yok…. Çekmiyor…

http://picasaweb.google.com.tr/LikyaYolu/KATMANDULUKLA2009#

13.00 - Shangri-La Guest House…
Phakding’deki konaklayacağımız yer burası. Bugünkü yürüyüş biraz fazlaca kolaydı, hemen bitti…
08.45’te Lukla’dan (2.804 m) hareket ettik. Rahat bir tempo ile 2.500 metreye indik ve tırmanarak 12.00 gibi 2623 metredeki Phakding'e geldik. En zorlu kısım, tabii ki tırmanış kısmı oldu benim için, her zaman olduğu gibi.
Yarının daha zorlu olacağını edindiğim izlenime göre söylüyorum. VÖzellikle son etap epey dikmiş… Biraz sohbet ettiğimiz Kanadalı baba oğul söyledi. Ama çok güzelmiş Namche Bazaar... Baba 71 yaşında ve oraya sadece iki günlüğüne gelmişler oraya…
Taşıyıcım, Sunjae Rai, 19 yaşında sıkı bir çocuk. Neredeyse benim yarım kadar ama benden çok daha ağır bir çanta taşıyor… Benimki de fazla yahu!.. 12-13 kg. Trek için çok fazla… Anlamıyorum, gereksinimleri en aza indiriyorum, bir türlü ağırlık düşmüyor…
Uykusuzluk kendisini göstermeye başladı… Çenemi kapatamıyor ve notlara odaklanamıyorum. Bari odaya çıkıp biraz uzanayım… Aslında, gece uyuyamam diye istemiyorum ama yalnızca bir-iki saatle duruyorum şu ana kadar…
Hava parçalı bulutlu ve iyi bir rüzgar var… Güneşte acayip yakıyor… Dışarıda otururken içeri kaçmak zorunda kaldım…
Yahu, olağanüstü kalabalık bu rota… Gelen gidenin haddi hesabı yok. Annapurna hiç böyle değildi. Bir dakika biri geçmesin diye bekliyordum, olmuyor… Ya aşağı, ya yukarı birileri gidiyor… Karşılaştığım Kanadalı çocuk şu anda ana kampta en az bir kişinin olduğunu söyledi…
Odaya çıkayım. Böyle olmayacak. Karnım da aç değil. Çantadan protein bar indireyim mideye. Yükü de hafifletmiş olurum. Bugün çantaları boşaltıp yeniden düzenlemek hiç gelmiyor içimden. Yarın Namche Bazaar’a ulaştıktan sonra fazladan bir gün kalacağız, o zaman hallederiz…
Telefon Katmandu’dan ayrıldıktan sonra iptal… Belki Namche’de çeker dedi D.B. Inteneti sorduğumda, burada saatinin 600 Namche’de ise 200 Rupi olduğunu söyleyince vazgeçtim internet sevdasından…
En önemli şeylerden birini almayı unutmuşum… SABUN… Onu burada almak zorundayım…
Aaaa… Tamam ara veriyorum!..

17.20 – Beşe doğru aşağı indim ve dün akşamdan beri protein barı saymazsak ilk kez bir şeyler yedim… Sarımsak çorbası (150 Rupi) ve sarımsaklı omlet (180 Rupi). Geçen seneki aynı ekspedisyonu yapan Explorer’daki arkadaşların menülerinde önemli bir yer tutunca ben de onlara ayak uydurayım dedim… Yalnız çorba çok zayıf kaldı… Geçen seneki çorbanın adını bir türlü hatırlayamadım… O başlıbaşına bir yemekti… Deneye deneye bulurum artık.
Sanki “Ra-ra Noodles, vegetable & egg” olabilir… Sebzeli, yumurtalı bol kepçe erişte çorbası… Pek te lezzetli oluyor…
Bu arada en büyük eksik kendini gösterdi; SABUN… Geçen sene Janset üstüne basa basa söylediği için sabunu Katmandu’dan temin etmiştim… Neyse bu pansiyondakiler de satıyormuş, bir tane edindim… (30 Rupi) Acaba Katmandu’da 10-15 Rupi olan su acaba burada ne kadar? Aldım ama sormayı unuttum. (120 Rupi imiş) Geçen sene lezzetine vardığım ananas suyu bu sene de favori içeceğim olacağa benzer. (180 Rupi)
Ara ara böyle fiyatlardan söz ederek bayacağım insanları belki ama bu konu benim açımdan hemen hemen tüm gezi yazılarındaki en büyük eksik. İnsan seyahate çıkarken bütçesini nasıl ayarlayacağını bilemiyor.
13.30 gibi dinlenmek için çıkmıştım odaya, gel gör ki yorgunum diye çanta düzenlemesini Namche Bazaar’a bırakan ben iki çantayı da boşaltıp yeniden yerleştirdim. Benim için iyi oldu ama garibim taşıyıcıya çok az da olsa biraz daha yük bindi. Amaç o değil mi ama? Niye taşıyıcı tuttuk? Ben daha rahat yürüyeyim diye… Uyku tulumunu çıkarmayacaktım ama denemek için çıkardım. Hiç öyle pufuduk değil. -20° konusunda tereddütlüyüm, dilerim beni yukarılarda dondurmaz.
Dinlenmek üzere uzandığımda önce uyku tulumuna girip te uzun süreli dalmayım diyerek üstüme polarımı örttüm ama biraz sonra bacaklarım donmaya başladı. Sonunda dayanamayıp fermuarı açık olarak üstüme örttüm, pek te güzel oldu. Zira hava acayip döndü ve pencereler kapalı olmalarına rağmen her tarafından rüzgar üfürüyor. Hava iyice kapattı. Her an yağmur indirebilir.
Bu notları üşüye üşüye yazarken bu soğuk havada yapılacak en iyi şeyin tekrar odaya çıkıp yatmak olduğunu düşünürken kulağıma uzaktan bir gitar sesi geldi. Baktım karşı pansiyonda sobayı yakmışlar kimi kağıt oynuyor, kimi gitar çalıp şarkı söylüyor, kimi de sohbet ediyor. Bizim burada ise benden başka kimse yok. Tabii soba da yanmıyor. Daha önce yolların kalabalığından söz etmiştim. Eeee… Ne iş bu? Nerede bu insanlar? Bu pansiyonda da benden başka birilerinin olması gerekmiyor mu? Kendime göre iki neden buldum ama karşı pansiyonun durumuna ne demeli? Birinci nedeni: Lukla’ya dönenler için kalmak anlamsız, zira 1.5-2 saatte Lukla’ya ulaşabilirler. İkinci neden de; Ana kampa gidenler için konaklamak açısından erken o nedenle bir sonraki yerleşim yerine gidiyor olabilirler.
Karşı taraf iyice neşelendi. Şerpalardan biri flütle Nepal müziği yapıyor. Bir yürüyüşçü gitarla eşlik ediyor, diğerleri de tempo tutuyor. Onlara bakmak için ayağa kalktığımda bir not gözüme ilişti:
“Lütfen pillerinizi şarj etme ücretini sorun…”
Bu güzergah bana bir yerleri mi anımsatıyor ne?
Geçen sene Annapurna Ana Kampa çıkarken oradaki fiyatlar daha düşüktü ve hiçbir yerde şarj için ücret talep etmemişlerdi. Bu güzergahtakiler abartmış gibi geldiler bana. Daha ilk konaklama noktasındayım uçukluk sudan başladı. Çalışan çocuğun dediğine bakılırsa yemek fiyatları da çıktıkça fırlayacak. (Çok aşırı artışlar olmadı, en büyük fark su fiyatlarında…) İyi ki fazla fazla döviz bozdurmuşum. Ama onun bile yetebileceği konusunda artık emin değilim. Bu seyahat bana biraz tuzluya malolacakmış gibi görünüyor.
İnsanın yanında konuşacak kimse olmayınca kaleme sarılıyor galiba ama ondan da sıkıldım.

http://picasaweb.google.com.tr/LikyaYolu/LUKLAPHAKDING2009#

19.04.2005, Pazar

14.00 – Dün gece inanılmaz kötü bir gece geçirdim. Pansiyonda benden başka kimse olmadığından 19.00-19.30 gibi odaya çıktım.
Azıcık okudum, sızmışım… Ne kadar bilmiyorum.
Heeey…. Geçen sene sevdiğim çorbayı buldum; “RaRa Noodle Soup with Vegetable”… Bu yazıya sonra döneceğim, şimdi izin ver de çorbamı bir afiyetle içeyim…
Uyandım, saçma sapan düşünceler kafama üşüşmeye başladı…
- Ne işim var burada?
- Yalnız gelmek şart mıydı?
- Riske mi atıyorum kendimi?
- Hasta olayım, bu işten geri adım atayım. Baksana zaten boğazım yanmaya başladı…
- Hiç olmazsa Everest Ana Kamp ve Kalapattar’ı yapayım, sonra kaçacak bir yol bulurum.
- Island Peak’e yaklaşınca yükseklik hastalığına yakalanıp kaytarırım. Ama o zaman dostlarımın isimleri yazılı kartı kim zirveye taşıyacak. Tüh beee!.. Kaçış yok galiba…
- Tek yol hastalık ama!..
- Her şeyden önemlisi, eşim ve oğlumun hakları ne olacak? Onlara karşı büyük haksızlık değil mi bu?
Daha tonlarca soru, bahane, kafa karışıklığı… Lanet olsun, önemli bir etkinlikte yalnız olmak ne kadar zor. Sevgili defterim, işte şimdi daha fazla takdir ediyorsun değil mi sevgili Nasuh ve Tunç gibi olağanüstü insanları? Ve onlar gibi nice Türk dağcılarını… Tüm böylesine sorulara ve bunlardan daha berbatlarına rağmen, değil 5.000 metreler 8.000’lerin üstüne kaç kere ve çoğu kez tek başlarına çıktılar… Hepsinin, ama öncelikle bu ikisinin, önünde saygıyla eğiliyorum.
Bir uyuyor, bir uyanıyorum… Sıkıntıdan mı, sıcaktan mı nedir, uyanmalarım hep sırılsıklam ter içinde oluyor.
Neyse zar zor sabahı ettim. Dün yerleştirdiğim çantalara dışarıda kalan son bir iki eşyayı ve uyku tulumunu da yerleştirdim. Hava neyse ki parçalı bulutlu, benim dün geceki duygularım gibi kapkaranlık değil. Güneş azıcık ta olsa yüzünü gösterince moralim düzeliveriyor… Nedendir bilinmez!.. Ben artık bu güneşe tapacağım, kızma lütfen sevgili defterim ama o yokken ben bir hiçe dönüşüyorum.
Aşağıya çantaları indirdim. Bir an garip bir takım bakışlarla karşılaştığımı hissettim. Ufak sırt çantası tamam da, bu büyük ve ağır olanı bu yabancı taşıyıcı tutmasına rağmen neden kendisi taşıyor ki? gibisinden bakışlar… İnan, canım defterim, alışmamışlar adamlar böyle davranışlara…
D.B. ile, dünyamızı terk ettiği için ona hala çok kızgın ve üzgünüm, bu yazıları ona delicesine kızarak yazmayı ne kadar isterdim… Hain, bana bu birikimimi boşaltmaya bile izin vermeden bizleri terk etti… Bana Hristiyan olduğunu söyledin ama, hayır, sen hala ataların gibi Budistsin ve işte bu nedenle mutsuzdun.
Evet, D.B. ile birlikte bir iki sohbet ederek limonlu çayımı içtim. Şu anda akşamki ruh daralmasından eser yok. Aslında biliyorum ruh daralması neden kaynaklanıyor… Yarım, yani yarim yok… Karım yok… Hadi züğürt tesellisi olsun, dertleşecek bir dost yok…
Hava iyice açtı. Canavar gibi çıktık yola. Yollar anormal kalabalık. Bir de D.B. şu anda düşük sezon olduğunu ve yolların tenha olduğunu söylüyor. Esas trekking yüksek sezonları Temmuz, Ağustos ve Ekim, Kasım imiş. O dönemlerde insanlar neredeyse kuyruk oluşturuyorlarmış…
Yahu, popüler bir dağa da bu yüzden artık tırmanmak duygusundan yavaş yavaş vazgeçmeye başlıyorum sanki… Everest Ana Kamp tırmanışında bile düşük sezonda bu kadar insan olursa… (Ama Ağrı’ya tırmanacağım, bir şekilde bu gerçekleşecek ve sevgili Tümay’dan daha güzel fotoğraflar çekeceğim… ;-)) [Ne alaka deme, ben de bilmiyorum… O arada bir yere sıkışıveren bir düşünce olsa bu!..] {Kahretsin, bir yazıyı yazarken bir konuyu bitirmeden o yazıdan uzaklaşırsan böyle olur işte… Önce yazdığını bir okusana devam etmeden, neyse…}
Ne diyor bu adam deme… Bu adam duygusal bir adam ve bir an bir şey düşünebilir ve onu söyler sana ama bir bakmışsın hiç alakası olmayan başka bir konudan bahsetmeye başlamış… Yaşam işte böyle bir şey…
Güneş yavaş yavaş yüzünü göstermeye başladı. Yürüyüş, işte böylesi ortamlarda güzel. Hem zorlu değil hem de yürümek için hava çok rahat. Yolda bir çay molası verdikten sonra resmi olarak Ulusal Park’a girişi gerçekleştirdik…
Bazı yerlerde zümrüt yeşili ve bazı yerlerde turkuaz akan bir nehrin yanı sıra vadi boyunca keyifli bir yürüyüşe başladım. Aaaa, bir de baktım az rastlanılan ufacık bir düz alanda Lukla’da tanıştığım Amerikalı iki arkadaş yayılmış keyif yapıyorlar. Lukla’dan sonra burada çadır kurmuşlar. Onların ekspedisyonu bir noktadan sonra bizimkinden ayrılıp değişik bir rota izleyerek yeniden Lukla’ya dönmek üzere planlanmış. Bütün bu süre zarfında çadırda konaklama yapacaklar. Bir dahaki ekspedisyonumda bunu ben de düşünmeliyim…
Bir süre daha ilerledikten ve bu ortamın olağanüstü güzelliğini içime sindirirken uzakta üzerinde bit kadar insanların olduğu uzunca bir köprü göründü. Ehhh…, dedim… Hakan’ın sözünü ettiği zorlu bölüm başlamak üzere. O arada aklıma şu düşünceler üşüştü; buraya geliş nedenlerimizden biri de bu değil mi? Her adımımız, armut piş ağzıma düş gibi lay lay lom olsa kısa zamanda sıkılmaz mıyız?
Köprüye ulaşana dek bayağı dik bir tırmanış yaptım. Basamak tırmandım desem daha doğru olur… Ruhum gereksinim duyduğu güzellikleri emercesine içine çektiği için bu tırmanış bana pek dokunmadı… Ama Hakan’ın bahsettiği de bu kadar basit olmamalı… Köprüyü geçtim… Sanki iniş gibi bir şaka yaptıktan sonra sonsuz tırmanış başladı. Düz tırmanış olsa daha kolay, ama çoğunluğu, ve hem de önemli çoğunluğu, BASAMAK. Burada bir artı ile başladım; buraya gelmeden önceki Cumartesi yaptığım antrenmanda yakaladığım bir nefes alma yöntemi inanılmaz derecede yaradı…
Tırmanış başlarında gülümseme ve merhabalarla başlayan bir arkadaşlık ilerleyen adımlarda sohbete dönüştü. Fakat Namche Bazaar’a kadar çok yakın yürürken, bir onlar önde bir ben önde, Namche’ye girmeden irtibatı kaybettik. İsrail’li genç bir çift. Şeker çocuklar. Oğlan ya kıskançlığı ya da yabancılara karşı, hele ki Müslümanlara karşı, çok temkinli yaklaşması gerekliliği ile olsa gerek, bayağı mesafeli davrandı ama kızcağız çok şeker ve sevecen. İngilizcesi o kadar iyi olmamasına rağmen sohbet canlısı…
Lanet olsun… Bu iş keyifli olmaktan çıkmaya başladı… Çık çık çık çık çık çık, yine çık çık çık, yine çık çık çık…. Offff… Bitmeyecek mi bu sonsuz çıkış… Arada küfür mü etmeye başladım ne?..
Biraz soluklanmak için durduğumda az ileride oturmuş Nepalli gezgin bir ailenin babası laf attı ve konuşmaya başladık. Kendisinden en az 20 yaş büyük olduğum halde böyle bir işe kalkıştığım için kutladı. Onlar sadece Namche’ye kadar çıkacaklarmış. Ondan sonra geri dönecekler. Ben, daha devam edeceğimi ve Everest Ana Kampa çıkacağımı oradan da Kalapattar’a tırmanacağımı söyleyince gözleri faltaşı gibi açıldı. Bunun üzerine onu daha fazla şoka sokmamak için Island Peak’i de deneyeceğimi söylemedim. 8-9 yaşlarındaki oğlu Namche’den Everest Ana Kampa helikopterle mi gideceğimi sordu. Yoo… Yürüyeceğim deyince şaşkın şaşkın baktılar bana. Tabii ben de acayip havaya girdim. Ben neymişim be babam? ;-)))
Seninle konuşmaya başladığımdan beri duygusallaştım. Hayret, benim için çok yeni bir şey, çok şaşırdım ;-))) Arada gözlerim doluyor… Hele benden haber aldıktan sonra aşkımdan gelen “Şükürler olsun!..” iletisi bardağı taşıran son damla oldu.
Öfff… Yürüyüşe dön…
Haydi dayanın bacaklarım… Siz neler gördünüz beee!.. Şimdi mi pes edeceksiniz? Olası mı? Sürükleye sürükleye de olsa seni pansiyonuna ulaştıracağız.
Bir viraj… Döndüm ve işte Namche karşımda. Daha epey yol var ama olsun hedef artık göründü… Kardeşim, işte Himalayalar bu… Köyü kuracak düz bir alan mı var ki?.. Set set tepelere yükselen gelişmiş bir köy… Köy dediğime bakma bence bayağı bayağı bir kasaba burası… Hele Nepal standartlarına göre… Anıtsal giriş kapısından geçerek sonunda girdim köye ama ne fayda tırmanmak bir türlü bitmiyor. Sanki şu ana kadar çıktığım basamaklar yetmiyormuş gibi bir de köy içinde tırmanmaya devam. Ha gayret Rüştü, ha gayret… İki-iki buçuk saatlik tırmanışın üstesinden geldin şurada birkaç yüz basamağa mı pes edeceksin? Zor beee… Gitmiyor adımlar. Aha… D.B. kayboldu. Ülen, beklesene beee… Şimdi bu adam sağa mı gitti yoksa sola mı? Gariptir ayaklar sağa döndü… Yüz metre gittim gitmedim baktım bir pansiyonun önünde oturmuş beni bekliyor. Heyyy… Ulaştım!... 
Hemen odaya çıktık. Büyük ve ağır olan çantam zaten önceden odaya çıkarılıp bırakılmış. Bir yatağa D.B. çöktü diğerine ben. Manzara berbat. Hava kapalı. Ben yorgun ve gerginim. Pencereden bakıyorum burnumun dibinde bir dam… Yarın da buradayız. İnsan yalnız olunca ya bir başka insan ya da manzara arıyor odasında. Burada ise ikisi de yok. Biraz çıkıştım, alındı D.B.’de ama ne yapayım? Kalktı odadan çıkacak, ben de kalktım omzuna vurarak, “Neyse, boşver!..” diyerek gönlünü almaya çalıştım. O sırada onun oturduğu yatak tarafına gelmiştim, baktım, işte, tam istediğim gibi olmasa da keyif verecek bir manzara var karşımda. Hah beee… D.B. işte bu… Benim istediğim bu. (Sanırım, bana tavır koyması ve benimle hiç ilgilenmemesi bu andan itibaren başladı… Ona çıkışmam onuruna dokundu demek ki!.. Kahretsin…Artık üzülmek ve pişman olmak için çok geç..) Çantaları olduğu gibi bırakıp aşağı indim. Hemen ananas suyumu söyledim. Ondan sonra da sevgili RaRa çorbamı. Ohh, bee!.. İyi geldi!.. Üstüne bir de sıcak limon çayı… Ufff… Bu daha da iyi geldi…

19.30 - Hayret edilecek bir şey, bugün ikinci kez yemek yedim. Sarımsaklı çorba ve patates kızartması (bunun yarısını da D.B.’ye barış antlaşması için verdim, yemeğimi seninle paylaşıyorum gibisinden). Karnım tok sırtım pek saatin ilerlemesini bekliyorum ki yatayım.
Öğle yemeğinden sonra internetin başına geçtim. Olağanüstü iletilerle karşılaşınca ağlamamak için kendimi zor tutum. Etrafta kimse olmasa ağlayabilirdim de… Durumumu bildirir bir teşekkür yazıp ileti kutumu temizledikten sonra pansiyona döndüm… Aaaa… Sürpriz!.. Pansiyonda benden başka biri var…
Bir Alman hanım, ben yaşlarda. Hannover’denmiş. Bir üst yerleşimde rahatsızlanıp geri dönmüş (yüksek irtifa hastalığı – artık 3440 metrelerdeyiz). Namche’de ikinci günü, yarın aşağıya inmeye başlayacak. O da yüksek irtifa hastalığına karşı sarımsaklı çorbanın yararlarından söz etti. Rahatsızlandığında sarımsağı sevmediği için içmek istememiş ısrar üzerine zorla içince bayağı rahatlamış. Dünün acısını çıkarırcasına bol bol sohbet ettik. Budizm’e adanmış ve kendisini bu konuda geliştirmek için buralarda. Hemen hemen her Alman gibi o da Türkiye’yi ziyaret etmiş. Daha bir sürü şeyler konuştuk… Bir zamanlar onun da hippi olduğu gibi konular… Ve İngiltere…
Şimdi de sohbetten yoruldum ve kalemi elime aldım. Yan tarafta şeker bir İspanyol çift bir yandan yemek yeyip bir yandan da neredeyse durmamacasına konuşuyorlar. Genelde yalnız olmayanlar başkaları ile konuşma gereği duymuyorlar, tabii meraklı değillerse.
Soba mı artık ısıtmıyor yoksa ben yorgunluktan üşümeye mi başladım? Sıcak bir limonlu çay içeyim ondan sonra da erken de olsa odama çekilip biraz okuyayım...

____________________________________________________________________


CANLAR,
İYİ Kİ BU İNTERNET VAR... BENİ NASIL MUTLU EDİYOR VE DUYGULANDIRIYORSUNUZ TAHMİN EDEMEZSİNİZ!.. İYİ Kİ VARSINIZ BEEEE... DÜN GECE NASIL BIR BUNALIMDAYDIM, BİLEMEZSİNİZ... YALNIZLIK TABİİ Kİ BUNUN NEDENİ, ÖZELİKLE DE KARIMCIĞIMIN EKSİKLİĞİ... AKSİ GİBİ KALDIĞIM YERDE TEK KUL YOKTU... HAVA KARARDIĞI ANDAN İTİBAREN ODAMA ÇEKİLMEK ZORUNDA KALDIM... HERŞEY ALEYHİME ÇALIŞIYORDU. ÜŞÜMEK, DERTLEŞEMEMEK, SAYIN SAYABİLDİĞİNİZ KADAR... SABAH YENİ YÜZÜYLE YENİ BİR DÜNYAYA DOĞDUĞUNDA BEN DE ARTIK FARKLI BİR İNSAN OLDUM. ETRAFIMDA YAŞAM VAR, HEM DOĞA HEM DE İNSAN... YOL NE KADAR ZORLU OLSA DA HİÇ KOYMADI. DÜŞÜNEBİLİYOR MUSUNUZ 2-2,5 SAAT CİVARINDA HEMEN HEMEN TAMAMEN BASAMAKLARDAN OLUŞAN BİR YOLDAN TIRMANIYORSUNUZ... ULAŞTIM SONUNDA, HEM DE DÜN AKŞAM REHBERİMLE TESPİT ETTİĞİMİZ SAATTEN 20-25 DAKİKA ÖNCE... DİNLENMEYE BİLE GEREKSİNİM DUYMADAN BİRAZ ATIŞTIRDIM VE UZUN UZUN NOTLARIMI YAZDIM... SİZLERE SAĞLIK DURUMUMU VE GELİŞMELERİ ANLATMAK İÇİN İNTERNET KAFEYE GELDİĞİMDE O OLAĞANÜSTÜ GÜZEL VE MORAL VERİCİ İLETİLERİNİZİ GÖRÜNCE NASIL MUTLU OLDUM, NASIL MUTLU OLDUM... AMA BİR ŞİKAYETİM VAR BU KADAR DUYGUSAL YAZMAYIN, ZİRA KAFEDE İNSANLAR VAR ONLARA AĞLADIĞIMI HİSSETTİRMEMEK ÇOK ZOR OLUYOR... (OLSUN SİZ YİNE DE YAZIN) YARIN BURADA DİNLENME VE EKSİKLERİMİZİ GİDERME GÜNÜ... TIRMANMA MALZEMELERİNİN ÇOĞUNU BURADAN KİRALAYACAĞIZ... ASLINDA BANA KALSA DEVAM EDERİM AMA RUTİN BU İMİŞ VE AKLİMATİZASYON İÇİN GEREKLİ İMİŞ. BUNDAN SONRA NE ZAMAN BİLGİLENDİREBİLİRİM BİLMİYORUM... AMA MERAK ETMEYİN, HİÇBIR ŞEKİLDE KENDİMİ YIPRATMAYACAĞIM VE RİSK ALMADAN BU EKSPEDİSYONU TAMAMLAYACAĞIM. SEVGİ VE DOĞA İLE YAŞAYIN CANLAR... İYİ Kİ VARSINIZ BEEE... KARIM İYİ Kİ KARIMSIN... GEÇKİN GEZGİN... Not. BİR ŞEKİLDE YARDIM ETMEK İSTEYEN DOSTLAR DA SAĞOLSUN... DAHA NE YARDIMI? HER KELİMENİZ BENİM İÇİN BİR DOPİNG...

- Merhaba Rüştü bey,
sizi izliyor ve gayretinizden, coşkunuzdan keyif alıyoruz. İyi ki varsınız.
Sonuna kadar devam.
Selam ve sevgiler.
HALİM TATAR

- Bir erkeğe eşini ne kadar sevdiğini itiraf ettirmek için dağlara sürmek gerekirmiş demek ki. Diyelim ki Sevgili Gezgin Dostumuz sevgisini öteden beri zaten sıkıntısız dile getirebilen biri; yine de bu, bir yöntem olarak denenemez mi dersiniz? Kim ki ıkınıp sıkındığı halde sevdiceği karısına onu sevdiğini söylemeyi bir türlü beceremez; sürelim öyleyse böylelerini dağlara doğru.
Sevgili Gezginimize yaşam enerjisi aşılayan o muhteşem doğayı, böylesi tutuk tipleri ıslah etme alanları olarak kullanalım; ne dersiniz?
Ne mutlu sevgisini haykırabilen herkese...
İnandığın değerler seni korusun Sevgili Gezgin; attığın her adımda o değerler sana yoldaş olsun.
Sevgiyle...
SÜREYYA KÖLE

- Yolun açık olsun Rüştü abicim.
Raporunu bekliyorum.
CEMİL TALU

- BU KADAR DA İMRENDİRİLMEZ Kİ İNSAN. BEN DE AĞLADIM AMA GELEMEMEKTEN.

MUSTAFA ASLANKURT

- Çıkışta internet olmadığından anlaşılan bu mesajı inerken okuyacaksın.
Bizler de seninleyiz, bugün trekkingde kulaklarını çınlattık.
Güzel anılarını dört gözle bekliyoruz.
Yolun açık olsun
NİHANİ BAYINDIR

- SEVGİLİ DOSTUM,
SİZİN TÜM HAZIRLIKLARINIZI TAMAMLAYIP ORAYA GİTMENİZ, BU İŞE BAŞ KOYMANIZ BENİM EN BÜYÜK HAYALİMDİ. SİZİN SAYENİZDE İNANIN Kİ BEN DE HER YAZINIZI OKUYUNCA TIRMANIYORUM. SEN BİR DOĞURUYORSAN BEN DOKUZ DOĞURUYORUM. SENİN BAŞARIN BENİM BAŞARIM OLACAK.
BU ZİRVEYE HEP BİRLİKTE TIRMANACAĞIZ. SADECE LİDERİMİZ SENSİN BİZLER SENİ TAKİP EDEN SPORCULARIZ.
HAYDİ HEP BİRLİKTE ZİRVELERE DOĞRU DEVAM EDELİM
SAYGILARIMLA
MÜSLÜM ÖNDEŞ
(Sonradan eklenen bir not bu:
Canım dostum,
Ne kadar büyük, ne kadar yüce bir insansın sen be…
Bir insan bu kadar mı alçak gönüllü olabilir?..
Biz hala senin çömezleriniz be hocam… Ne lideri be? Sen hocam, can dostum dururken bize mi düşer liderlik?
Biz hala senin baş koyduğun yolda emekleyen bebeleriz…
Seni sevmem boşuna değil be dostum…
Sen büyük insansın…
İyi ki Kızlar Sivrisi’nde tanışıp dostluğumuzu geliştirmeye çalışmışım…
Bunları okuyan doğa yürüyüşçüsü ve dağcı dostlarım, dilerim sizlerin de böylesine bir Müslüm Hoca’nız olur…)

Dayanamadım, bu iki yazıyı ADKK’daki tüm dostlara yollamak zorundayım.

- Rüştü hocam insanın bazen en güzel şeyi olur yalnızlığı. En yalnız olduğunuzu hissederken birileri sizinledir. Dün Berçinçatak’ta zirveye doğru son adımlarımı atarken aklıma geldiniz. Benimle yürüdünüz. Yani buradasınız veya biz de orada, yani yalnız olmayacaksınız hiç. Yolunuz açık olsun.
Sevgiyle
METİN YILDIRAN

- Sağolun Rüştü Bey,
Yazılarınızla bizleri de oralara bir kez daha götürmüş oluyorsunuz.
Buradan sonra internet bulma imkanı yok diye hatırlıyorum. (yenileme yapılmamışsa tabii)
Bundan sonraki rotanız da çook güzel. Önce inişiniz var, sonra da orman güllerinin arasından yükseleceksiniz. Ve sonraki güzergahınız muhteşem :))))
Yolunuz açık olsun.
Selamlar, sevgiler.
TEZCAN EFENDİOĞLU

- Rüştü bey,
Keyfini çıkarın, insanların güzelliğini izleyin fotoğraflayın ve özellikle irtifa kazanırken çok yavaş ve sabırlı yürüyün, rehberler sizi her halukarda beklerler... aklimatizasyon için en önemli şart bu, ÇOK YAVAŞ...
Sağlıcakla kalın

(Benim bu yürüyüşteki en önemli yardımcı ve destekçi dostum)
HAKAN POLAT

- Sevgili Rüştü,
Ağrı’ya birlikte tırmanmıştık hatırlarsın.
Hikayenin başını kaçırdım ama sanırım Everest yolundasın.
Seni ben ve Züleyha çok sevmiştik (diğer arkadaşlar da) elbette.
Allah yar ve yardımcın olsun. Yolun açık olsun.
Sevgilerimiz ve iyi dileklerimiz seninle.
Kucak dolusu şans…
MELİH ARAT

- Değerli Rüştü Bey,
İnsanın neler yapabileceğinin ve ulaşabileceği yerlerin nerelere kadar uzanacağı yolundaki bu mücadeleniz çok güzel ve müthiş...
Dikkat edin kendinize... :)
MELİH ERYAMAN

- RÜŞTÜ ABİCİĞİM DİLERİM VE UMARIM GÜZELLİKLER İÇERİSİNDESİNDİR,,
SEVGİ VE SAYGILARIMLA
NAZİFE MEMİŞ

____________________________________________________________________


21.00 – Bugün de dünün aksine dilim şişti… Bu kadar da konuşulmaz ki ;-))) Yukarıdaki notları yazdıktan sonra en az da bir saat İspanyollarla çene çaldım. Hem Alman hanıma hem de İspanyol çifte ZEITGEIST’ı pazarladım. Eve dönünce ulaşabilecekleri adresi veren bir ileti göndereceğim (Batılı gerçekten uygar mı? Bunu ben çoook uzun yıllardır sorguluyorum. Neden diyeceksin!.. Bu iletiyi göndermemin üzerenden en az iki hafta geçti, hiçbir tepki, hiçbir yanıt yok… Bu uygar bir insana yakışacak bir davranış mı acaba?...)
Şimdi odama çekildim. Ama gel gör ki, uyuyana kadar pek rahat edemeyeceğim galiba. Sağ yanımda Alman sol yanımda İspanyollar yatıyor. Soluk alsan duyuluyor. Uyuyana kadar biraz sıkıntı çekeceğim gibi görünüyor. Bir an önce yatayım bari…

20.04.2009 – Pazartesi

10.45- Hava kapatınca insanın keyfi kaçıyor, ve büyük olasılıkla bu böyle sürecek gibi. Kendimi ona göre koşullandırıp moralimi yüksek tutmalıyım.
Sabah 06.00’da uyandım. Daha önce de doğanın çağırısı üzerine ara ara uyandım, odada boş bir büyük şişe bulundurmak işe yarıyor. Maalesef, siz sevgili kadın dostlarımın böyle bir şansı yok… Eh… Biraz üşüyeceksiniz artık… O sıcak uyku tulumundan çık, giyin, yetmiyormuş gibi buz gibi bir havaya çık… Zoooor, çooook zor… Hiç keyifli bir iş değil. Üstüne üstlük bir de zaten kaçmak için fırsat kollayan uyku var…
Sabaha karşı boğazımda bir acıyla uyandım. Yutkunmak biraz zor. Anlayamıyorum, önce faranjit sandım… Ama yok, hiç benzemiyor. Bademcik mi acaba diyerek boğazımı dışarıdan yokladım. Yok, hayır değil… Beş altı saat geçti ilk hissettiğimden bu yana, sanki boğazımda bir şey takılmış kalmış gitmek bilmiyor, ama şimdilik baştaki acı yok. Dilerim başıma iş açmaz.
Limonlu ballı çayımı içtikten sonra yediye doğru aklimatizasyon tırmanışına başladık. Daha başlar başlamaz bu işin hiç te kolay olmadığı ortaya çıktı. Uzunca bir basamak tırmanışı sonunda, dil bir karış dışarıda ve ciğerler oksijen oksijen diye bağırdığı bir anda ilk hedefe ulaştık. Askeri bir garnizonun içindeki müze ve seyir terası. Maalesef hava çok güzel ve güneşli olmasına rağmen yükseklerdeki yoğun pus nedeniyle Sagarmatha’yı göremedik. Müzeye doğru giderken ileride bayağı dik bir tepeninin çeşitli seviyelerinde insanlar gördüm. D.B.’ye gösterdiğimde, “Biz de oraya tırmanacağız” demez mi!.. Yandım!.. Sagarmatha, ana tanrıça ne olur yardım et bana…
Müze çıkışı Nepal’li aile ile karşılaştık. Onların da niyeti karşıdaki tepeye tırmanmakmış. Benim hedefim daha yukarılarda olmasa hayatta ben tırmanmazdım oraya ve karşılıklı gülüştük. 3.440 metreden başladık deliler gibi dik çıkışlar ve bir de basamaklı olması insanı daha da zorluyor. Her zaman olduğu gibi, arar ara kendime kıza kıza, arar ara moral vere vere tepeye ulaştım; 3850-3900 metre… Ağrı ve Süphan hariç Türkiye’deki en yüksek dağlara tırmanmış oldum… Kendimi gayet iyi hissediyorum. Boğazımdaki tırmalama olmasa daha iyi olacak. Bu da çok seyrek te olsa aksırmaya neden oluyor, delicesine kaşımak istercesine…
Tepede bir çay içtik. O arada Oya’ma ileti yazıyorum, D,.B. “Kötü hava!... “ dedi.. Ne diyor bu yahu bu deyip kafamı kaldırınca, aaa… olamaz!.. her yanımız bulutlarla kaplı. 20-30 saniye önce pırıl pırıl bir hava varken birden bulutlar içinde kaldık. İşte size dağ!.. Dağla şaka olmayacağını ve anında havanın değişebileceğini akıldan çıkarmamak gerekliliğini unutmamak gerek…
Keyifli bir inişe geçtik. Gerçi çıkışta ciğerler zorlanırken inişte de bu sorumluluğu dizler alıyor. Yine iniş fazla yıpratmadı beni. Yolda muhteşem bir çiçekle karşılaştım. Zambağa benziyor ama ancak ülkeme döndüğümde adını öğrenebileceğim.
Çarşıya gelince bir kafa feneri aldım. İyi bir şeye benziyor. Bayağı para verdim. Yanlış hesaplamışım, inşallah kazık yememişimdir. Gereksinimim vardır diye düşünüyorum…
Burası Annapurna ana kamp yolundan daha soğuk gibi. Soyunmaya çekiniyorum. Normal… Annapurna ana kamp 4130 metre, biz bugün neredeyse o yüksekliğe yakın bir yere çıktık… (3.850m)
Ülkemde görmek, duymak istemediğim bir görüntüyle karşılaştım. Uzakta bir noktada D.B. birilerini gösterdi ve hasta taşıyorlar dedi… Battaniyeye sarılmış bir sedye üzerinde bir insanı dört kişi omuzlarda, o dik yokuşlardan yukarıya çıkarıyorlar. Namche’de yalnızca bir sağlık ocağı varmış. Demek derdine orada çare bulamadıkları için buradan bir buçuk iki saatlik mesafede olan Hillary Hastanesine götürmeleri gerekmiş…
Dün de bayağı bir hareket vardı. Everest’e doğru en az üç helikopter geçti. Bu genellikle hayra alamet değil, zira helikopter demek bir sorun var demek. Ya bir hastalık, ya da bir dağ kazası…
Bu durumlarda helikopter fiyatları şöyle:
E.A.K.’tan 2.600$
Dingboche’den “2.000$
Lukhla’dan 1.000$
Dilerim bu ekspedisyona soyunan hiçbir dostum için bunlara gerek duyulmaz…
Üfff, pansiyonda oturmaya devam edersem soğuktan iyice uyuşup kalacağım. Çorbamı içeyim. Biraz şehri keşfe çıkayım. Keşfi ileri atıp duruyorum zira bizim kasabalar gibi değil ki… Kaş, Kalkan gibi yerler bile düz ayak bura ile kıyaslanınca.

15.00- Yapacak bir şey olmayınca yine defteri çıkardım. Şu anda bulutların içindeyiz ve bayağı soğuk…
Pansiyonda yine tek yabancı benim. Akşama kadar gelen olmazsa yine sıkılacağım demektir. Bir sürü Nepal’li çocuk var ortalıkta., ama konuşamıyoruz ki. Ya çok az ya da hiç bilmiyorlar İngilizceyi. Şansıma bir de link hatlarında sorun var, dört satir internet bağlantısı yok. Bari o olsa…
Aslında şu anda çok eğlenceli bir iş yapıyorum ama kıskanma diye yazmamıştım, dayanamadım söyleyeyim bari… Bir saat önce saati yüz rupiden telefonumu şarja bağlattım. İnanılmaz bir heyecanla şarjın tamamlanmasını bekliyorum;-)))

16.00- Çıktım deli danalar gibi oradan oraya gittim, yok vakit geçmiyor. İnternetleri kontrol ettim, hayır, yok… Yine kürkçü dükkanına döndüm. Ama bir bakıma iyi oluyor. Aklimatizasyon açısınadan…
Aaa… Ne güzel içeride birileri var… Yaşasın!.. İki orta yaşlı bir de tıfıl erkek. Tabii hemen sosyalleşeyim diye selam verdim. Sadece ufaklıktan bir tepki var. Öbürleri kafalarını bile kaldırmadılar. Kesin Alman veya Rus dedim. Sonuna bir de sıfat ekledim ama neyse… Rus çıktılar…
A beee... internet neden üzdün ha beni böyle… O kadar rahattım ki dün akşam, günü geçirmek açısından sorun yaşamayacağım diye... Antrenman tırmanışımı kısa tutmuş kerata… Sonradan Hakan’ın notlarına bakınca Hillary Hastanesine de gidebilirmişiz. Döndüğümüzde saat daha 11.00 bile olmamıştı. Neyse dedim bir şeyler yiyip dinlendikten sonra gider internetle oyalanırım. O da kazık attı bana…
Bu kuru öksürük sanırım yükseklikle bağlantılı. Olabildiğince sıcak içeceklerle yatıştırmaya çalışıyorum, dilerim işe yarar.
Ne berbat bir şey yahu… Yalnızlıktan hep seninle konuşuyorum. Getirmediğim bazılarının ahı tuttu herhalde ;-)))

17.30- Sonunda internet bağlantısı olan bir yer buldum. Hiç olmazsa bu sayede bir saati daha geçirdim. Kapı diye bir şey olmadığından, ortam buz gibi olmaya başlayınca oradan kaçmak zorunda kaldım ve hemen pansiyona gittim.
Üfff… Burası sıcacık soba yanıyor…
Ruslarımızın rehberleri de ekibe katılmış ve sobanın etrafını çevirmişler. Ha babam sohbet ediyorlar, ben de burada çatlıyorum…
Sen, dün dilin şişene kadar gevezelik eder misin? Al sana…
Yine bir sürü güzel dosttan yüreklendirici ileti aldım. Ne güzel, yahu!..
Bu işi başarırsam, ki öyle de görünüyor, bu desteklerin payı kesinlikle yadsınamaz. Tabii yeter ki zorlandığım anlarda karıma oğluma ve dostlarıma odaklanayım… Küfürlerime ve lanet okumalarıma değil… ;-)))
Bana öyle geliyor ki biz en kritik bölgedeyiz, yükseklik açısından yani… Bulutlar içinde yüzmemiz bundan olmalı… Yükseldikçe sanırım hava güzelleşecek. Hiç olmazsa ufkumuz genişleyecek…
Bugünle ilgili önemli bir ayrıntıyı atladım; uyum tırmanışı sırasında uğradığımız müzede 29 Mayıs 1953 yılında Edmund Hillary ile birlikte ilk kez Everest zirveyi yakalayan Tenzing Norgay’ın tırmanış sırasında kullandığı elbisesinin fotoğrafını çektim… Bu bence bir dağ sevdalısı için olağanüstü bir şans…
Pansiyondaki komşularıma bir türlü içim ısınmadı… Ha babam Rusça konuşup duruyorlar… Yakınlaşma konusunda hiç çabaları yok… Biraz sevimli bulsam, laf atıp konuşacağım ama ne mümkün… En ufak bir elektrik yok aramızda… En iyisi yemeğimi söyleyeyim de erkenden yiyip soğuk ve buz gibi odama çekileyim.

_____________________________________________________________________

CANLAR,
BUGÜN DE NAMCHE`DE KALDIM AKLİMATİZASYON İÇİN GEREKLİ İMİŞ. NAMCHE 3440 M, REHBERİMİN DEDİĞİNE GÖRE 3850`YE KADAR ÇIKMIŞIZ. ÇOK İYİYİM. SADECE BOĞAZIMDA BİR GICIK MI DENİR, KAŞINMA MI DENİR O KEYFE KEDER RAHATSIZ EDİYOR. DİLERİM SORUN YARATMAZ. YARIN TENGBOCHE`YE DOĞRU YOLA ÇIKACAĞIZ. HEM HAKAN`IN HEM DE TEZCAN`IN SÖYLEDİĞİNE GÖRE BENİ OLAĞANÜSTÜ GÜZELLİKLER BEKLİYOR. YİNE GÜZEL MESAJLARINIZLA BENİ ÇOK DUYGULANDIRDINIZ. BUNDAN DAHA İYİ DOPİNG DÜŞÜNEMİYORUM. ZATEN EVEREST ANA KAMPIN ÇOK SORUN ÇIKARACAĞINI SANMIYORUM, TABİİ YÜKSEK İRTİFA HASTALIĞI BİR ESPRİ YAPMAZSA. AMA SANIRIM BENİMLE BARIŞIK. KÜSKÜN OLSAYDI AKSİLİKLERİNİ HİSSETTİRMEYE BAŞLARDI. SEVGİLİ SÜREYYA, BABAM KADAR OLMASA DA SÖYLERİM BEN KARIMA DUYGULARIMI AMA MAALESEF HER ZAMAN SÖZE DÖKEREK DEĞİL, SANKİ YAZIDA DAHA BAŞARILIYIM. AMA SANA YÜREKTEN KATILIYORUM... CANLAR, SİZLERİ HEP YANIMDA HİSSEDİYORUM... ZORLANDIĞIMDA KÜFÜRLERDEN FIRSAT BULDUKÇA SİZLERE SARILIYORUM... İŞTE O ZAMAN BİR HA GAYRET OLUYOR... SEVGİ VE DOĞA İLE YAŞAYIN... DÜŞÜNCELERİNİZDEN EKSİK ETMEYİN BENİ ... GEÇKİN GEZGİN
- Vallahi sizin yazınız gelince ben de gitmiş kadar oluyorum.
Kendimi hemen sizinle ayni yükseklikteymiş gibi hissediyorum...
Yolunuz açık olsun diyorum. Dönünce tüm gördüğünüz güzellikleri
bizimle paylaşmanız dileğiyle...
Sevgiyle kalın...
ZÜHRE ACAR

- Sevgili Rüştü Abi,
Senin duygu dolu mesajların geldikçe biz seviniyoruz, umarım herşey yolunda gider. Güzel haberlerini bekliyoruz,
ZEYNEP ŞAHAN

- Rüştü abi,
Hep seninle beraberiz. Sana desteğiz.
Güzel yazılar, güzel fotoğraflar ve en önemlisi gülümseyen bir yüzle geri dönmeni bekliyoruz.
BAŞARILAR.
İLKER ERGUN

- RÜŞTÜ ABİ KALBİMİZ SENİNLE
GÜZEL FOTOĞRAFLARINI VE HİKAYELERİNİ BEKLİYORUZ…
FIRAT KARA


- SEVGILI HOCAM,

KIM TUTAR SIZI YOLU YARILADINIZ, BUNDAN SONRASI DAHA KOLAY OLACAK, YURU BE KOCUM ZIRVE DEDIGIN YER SURACIK. ZIRVE DONUSUNDE KONFERANSLAR VERCEGIZ. SIZIN GIBI ABIMIZDEN BIZE ANILAR KALACAK. BI GAYRET AZ KALDI...
MÜSLÜM ÖNDEŞ


- Rüştü abime TÜRKİYE’den sevgiler... Her zaman seninleyiz yalnız değilsin. Canların…
ATİLLA BÜBER

- RÜŞTÜ ABİCİM MERHABA,

SANA İYİ YOLCULUKLAR DEME FIRSATIM OLMADI AMA YAZILARINI TAKİP EDİYORUM. KALBİM SENİNLE. BİZLERİN CESARET EDİP GİDEMEDİĞİ YERLERDESİN. ORALARA GİTMEK İÇİN YOLA ÇIKMIŞ OLMANIZ O HEYECANI YAŞIYOR OLMANIZ BİLE BENCE HARİKA. HERŞEYİN GÖNLÜNÜZCE OLMASI VE EN KISA ZAMANDA SAĞLIKLA DÖNEREK BİZE ANLATMANIZI BEKLİYORUZ. KENDİNİZE DİKKAT EDİN. BU KEZ CHITWAN’I GÖRMEDEN GELMEYİN. YANINIZDA OLMAYI, ORALARIN HAVASINI KOKLAMAYI VE HEYECANI YAŞAMAYI ÇOK İSTERDİM. KISKANIYORUM SİZİ. BİRGÜN BEN DE GİTMELİYİM...

SİZİ ÖZLEDİK

SEVGİLER

BİRSEL EKMEN

- Selam Rüştü abi.
Bizler de seninle aynı heyecanla yazılarını izliyoruz. Seninleyiz. Oralarda asla yalnız değilsin. Pazar yürüyüşünde de herkes seni sordu. Sanırım bir hayli mail alıyorsundur. Belki bir müddet sonra bu maillerimizi zamanında alamayacaksın. Ama sana hemen her gün yazdığımızı bil. Seni bir an önce aramızda görmek istiyoruz.
Kendine iyi bak.
HASAN İLHAN

- Rüştü Bey selam, maillerinizi okudukça bizim yürüyüşler çerez gibi kalıyor… Ayrıca samimi mailleriniz için çook teşekkürler...
ADKK ile yürüdüğümüz Eskice-Doğanözü fotolarını sitenizde göremedim yanılıyor muyum..Onları görme şansım var mı..
Size güzellikler diliyorum, kendinize iyi bakın , boğazınız için de bir fincan ılık suya bir tatlı kaşığı bal, bir tatlı kaşığı tarçın ve limon katarak için..iyi gelecektir...
Görüşmek dileği ile..
MERAL ÜÇBAŞ- ANATOLIAN LEOPARD

- Namche Bazaar'a selam, emniyetli bir şekilde yola devam...

Dünyanın çatısına doğru yola çıkarken her türlü bunalım, hüzün, akıl karışıklığı, yorgunluk duygularını aşağıda bırakarak; geldiğinizde yazınızdaki ferah ve canlandırıcı ruh halini hepimize bulaştırmanızı bekliyoruz. Aklimatizasyonda dikkat; ilk etapta kendinizi zorlayarak bir irtifaya kadar çıkabilirsiniz ama dediğiniz gibi yıpranmamalı. İrtifa arttıkça ve süre uzadıkça tehlikeli olması bir yana, sağlık açısından keyfinizi ve iştahınızı kaçırabilir.

Güzel yazılarınızı ve haberlerinizi bekliyoruz.
CEM ARTUN
HANNOVER VE TURKMEN YOLLARİNDA...

- ….. Biz oralarda deniz güneş eğlenirken Rüştü abimiz ne çileler çekmiş ah abicim ama inan seni çok andık, zaten bunu hissetmişsin, senle gurur duyuyorum bize çok bilgi belge fotoğraf getir burada uzun uzun anlat biz de heveslenelim, sen bizim için NamChe’nin Ernesto’susun oranın Fatih’isin, bak ağlama hemen, Gönlümüz seninle..... (Vallahi inan bu satırları bir ay sonra yazıya döküyorum ve ağlamadan edemedim… N’apayım, ben buyum…)
NECO

- Rüştü Abi,
Bizim yerimize de gez toz J süpersin gerçekten de… maşallah diyeyim J
fotoğraflarını heyecanla bekliyorum, kendine iyi bak,
seninleyiz…
TUBA ÖZLEN

- Sevgili Rüştü bey, azminize dinamizminize hayranım.Dilerim hedeflediğiniz bu yerde ulaşabileceğiniz, mutlu olacağınız noktaya ulaşırsınız. Kolay gelsin, herşey gönlünüzce olsun.
TÜLİN KUNAR

- Canımsın canım. Oralardan bana da ulaşman mutluluk verici… GÜZEL DOSTLARIN VAR OLUŞUNDAN MUTLUYUM İYİ Kİ VARSINIZ SEVGİLERİMLE…
PERİDE ÖZDOĞAN

-Sen o güzelliklerle doya doya yaşa tepelerde bir de benim için derin bir nefes al cancan. TATLI EŞİNİ de merak etme yokluğundan istifade biz de geziyoruz. Sağlıklı ve keyifli saatler canım canım…
PERİDE ÖZDOĞAN

- Rüştü abi merhaba…
Senden bu güzel haberleri almak çok hoş... Ankara’nın sıkıcı günlük ve sıradan koşuşturmalarının içinde birinin ideallerinin peşinde koştuğunu bilmek bana herşeyin yapılabilir ve olabilir olduğu duygusunu veriyor…
Verdiğin umut için teşekkürler

Sevgiler
SEBAHAT KARAMAN

- Abicim selam,

Bu aralar internete pek zaman ayıramıyorum. sadece bir göz atıyorum. Gideceğim dediğinde bir arayayım dedim hala arayacağım. Döndüğünde ararım seni :))
Valla süpersin. Döndüğünde yediğin içtiğin senin olsun :)) gördüğün güzellikleri bizimle paylaşmanı iple çekiyoruz. Yasemin’in de çok selamı var. herşey gönlünce olsun.
Kendinize dikkat edin.

Görüşmek üzere...
ALİ VE YASEMİN KAYA

- Geçkin Gezgin Rüştü Bey, diyerek başlamak istiyorum.
Cesaret ve isteğinize yazılarınızı okudukça hayran kalmamak elde değil.Bulunduğunuz koşullarda yaşadıklarınızı bizlerle paylaşmanız da bir ayrı güzel.Teşekkürler.Bizlerin isteyip de yapamadığını, daha doğrusu yapmaya cesaret gösteremediği etkinlikler için sizleri kutluyorum. Doğanın, dağların tadını, keyfini istediğiniz gibi çıkarın. Sağlığınıza da bu arada çok dikkat etmelisiniz tabiî ki. Herşey istediğiniz gibi olsun. Bol bol resimler bekliyoruz, sağlıklı bir şekilde dağa çıkış ve inişler diliyoruz.Şansınız bol olsun.
Türk Standardlar Enstitüsü
ZELİHA DERETARLA

- "Rüştü abiciğim seni çok seviyoruz."
İLKAY DURGUN

- Rüştü bey merhaba,
Maillere bakmakta geciktiğim için muhteşem yolculuğunuzu yeni öğrenebildim.
Gönlüm ve iyi dileklerim sizinle. Sağlıklı, kolay ve keyifli geçmesi için dualarımızı hissedin.... ..
Haberlerinizi bekliyoruz.Sağlıcakla kalın.
AYSEL CANER

- Canım abicim, seninle gurur duyuyorum. Sana bol Şans diliyorum. Oya ile görüştüm.... Pazartesi’nden bu yana haber almadığını ama senin zevkten uçtuğunu düşündüğünü söyledi. Ben de öyle olduğuna eminim.
Seni çok seviyoruz! Selam ve sevgilerimle,
H. NECDET AYDOĞAN