e-posta: arustu1206@yahoo.co.uk

Ad

E-posta *

Mesaj *

12 Mart 2008

AMASYA, 24 Şubat 2008


Sabahın 04:30'unda ulaştığımız Amasya...
Yıllardır görmeyi arzuladığım ve birgün yine geri dönüp ziyaret edeceğim kent...

Ne az şey biliyormuşum meğer Amasya hakkında!.. Yüzyıllardır bir kültür başkenti imiş meğerse bu şirin kent.

Bir söylenceye göre Karadeniz'den güneye doğru ilerleyen Amazonlar bu bölgeye geldiklerinde kraliçeleri Amasis çok beğenmiş ve buraya bir kent kurulmasını emretmiş ve adına da Amasis'in şehri demek olan Amaseia denmiş...
Bu kentle ilgili başka söylenceler de var.
Ferhat ile Şirin'i bilmeyen yoktur sanırım. Ama ben öykünün hüzünlü bittiğini bilmiyormuşum.
Bazı ilkleri yaşadım bu gezide; örneğin gece fotoğrafları çekmek gibi. Üçayağım olmamasına rağmen yine de fena olmadı sonuçlar. Umarım seversiniz...

http://picasaweb.google.com/arustu1206/AMASYA24Ubat2008

Günün ilk ışıkları ile harika bir kar yağışı başladı... Her zamanki gibi yine mutlu etti o güzelim beyaz beni... Her ne kadar programımızın aksamasına neden oldu ise de yine ruhum aydınlandı... Kaç yaşıma gelirsem geleyim karın bende bıraktığı keyifli etki sanırım hiç değişmeyecek...

Bir kahve bulduk… Herkesten bir takım nevaleler çıktığı yetmiyormuş gibi bir dostumuz da hemen yandaki fırından taze çıkmış sıcacık simitleri kapıp geldi. Çay da pek güzel demlenmiş. Afiyetle kahvaltımızı edip kaleye doğru yöneldik. Ancak bizim kale çıkışı diye düşündüğümüz kral mezarları yolu imiş ve saatin çok erken olması nedeniyle girişin kapalı olması bize eski kent sokaklarında gezip bir sürü fotoğraf kareleri yakalama fırsatı verdi.

Kent içinde dolanarak Amasya müzesine ulaştık. İşte bir ilk daha: Mumya. Selçuklular döneminden kalma ikisi çocuk olmak üzere dört ya da beş mumya. Bakalım daha neler gösterecek bu şirin kent bize.

Buradan Osmanlı dönemi yaşantısına güzel bir örnek oluşturan Hazeran Konağı’nı gezdikten sonra şansımızı yeniden Kırklar Dağı tarafındaki Kral Mezarlarında denemeye karar verdik. Bu kez açıktı… Muhteşem eserler!.. Dağın yapısı tamamen kayaç ve o zamanın insanları bu kayaları oyarak inanılmaz eserler meydana getirmişler.

Yeşilırmak’ı bir kez daha aşarak bizi Ferhat Dağı’ndaki lokantaya götürecek servis aracımıza bindik.

Yemekten sonra kentteki aracımıza atlayıp ver elini Borabay Gölü dedik ve yola koyulduk. Aldığımız haberler pek ulaşamayacağımız yolunda idi. Yine de şansımızı denemeye karar verdik. Gölbeyli kasabasına kadar sorunsuz ulaştık. Buradan sonra iki-üç kilometre yolumuz var. Ama devam etmek risk almak demek olacaktı, zira araba daha kasabanın içinde zorlanmaya başladı. Biraz durum değerlendirmesinden sonra Ankara’ya yola çıkmaya karar verdik.

İşte bir ilk daha: bir kurdu yakından fotoğraflamak olanağı yakaladım. Zavallının hali beni çok olumsuz etkiledi. Belki de ondan tam odaklamayı becerememişim. Düşünsenize özgürce dağlarda ormanlarda koşup avlanması gerekirken bir, birbuçuk metre zincire bağlanmış esaret altında yaşıyor. Tam yerini anımsamıyorum; Amasya-Çorum arasında bir benzinlikte bağlı. Bebekken getirilmiş oraya. Görüntülemekten başka elimden bir şey gelmedi. Aman içim onun o haline cız etmedi desem yalan olur. Bir şekilde bu asil hayvan özgürlüğüne kavuşturulamaz mı acaba?

Bu gezinin son “ilk”i biraz iç sızlatıcı oldu ama eminim bu şirin kent güzel bir iz bıraktı onu ilk kez ziyaret eden bazılarımızda…